Mektup 75 (1897) – Sigmund Freud
… “12 Kasım 1897’deydi[1]. Güneş doğudaydı; Merkür ve Venüs birleşmişti.” Hayır, doğum ilanları artık bu şekilde başlamıyor. 12 Kasım’daydı, sol-yanlı migrenin tahakkümü altına aldığı bir gündü, akşam üzeri Martin yeni bir şiir yazmak maksadıyla oturmuştu[2], akşamına Oli ikinci dişini düşürmüştü[3], son birkaç haftadır süren korkunç doğum sancılarının sonunda, yeni bir parça bilgiye can vermiştim. Doğrusunu söylemek gerekirse tamamıyla yeni değil; defalarca kez kendisini gösterdi ve geri çekti lâkin bu kez kaldı ve gün ışığında gözlendi. Tuhaftır, böylesi olayları ziyadesiyle önceden seziyorum. Örneğin geçen yaz bir keresinde sana normal cinsel bastırmanın (ahlâk, utanç vesaire) kaynağını bulacağımı yazmış [64. Mektup] ve akabinde uzunca bir zaman boyunca bulamamıştım. Tatilden evvel sana benim için en önemli hastanın yine ben olduğunu söylemiştim ve akabinde, aniden, tatilden döndükten sonra, oto-analizim ortada hiçbir işaret yokken[4] başladı. Birkaç hafta önce [72. Mektup] bastırmanın ardında yatan esas şey ile değiştirilebileceğine dair dileğim gerçek oldu ve şu anda ilgilendiğim şey budur.
Sıklıkla bastırmada organik bir şeyin bir rolü olduğundan şüphelenmişimdir; bir keresinde sana bunun eski cinsel bölgelerin terk edilmesine dair bir mesele olduğunu söyleyebilmiş ve Moll’de[5] benzer bir fikir ile karşılaşmaktan duyduğum memnuniyeti de belirtmiştim. Bu fikirde privatim (özel olarak) kimseye öncelik vermiyorum; benim durumumda kavram, koku duyumunun oynadığı roldeki değişiklik ile ilgiliydi: dik duruş benimsendi, burun yerden yukarıya kaldırıldı ve aynı zamanda toprak ile ilişkili olan eski ilgi çekici duyumlar – bana hâlâ yabancı olan bir süreç ile – itici hâle geldi.
(Burnunu çevirdi = kendisini bilhassa asil bir şey olarak değerlendirdi). Şimdi, normal ve yetişkin insanlarda artık bir cinsellik boşalımını üretmeyen alanlar anüs, ağız ve boğaz bölgeleri olmalıdır. Bu iki şekilde anlaşılmalıdır: Birincisi, bu bölgelerin görünümü ve düşüncesi artık uyarıcı bir etki üretmemektedir ve ikincisi onlardan kaynaklanan içsel uyarılmalar artık libidoya cinsel organların normal olarak sağladığı şekilde katkı sağlamamaktadır. Hayvanlarda bu cinsel bölgeler hâlen yürürlüktedir; şayet bu insanlarda da devam edecek olursa sonuç sapkınlıktır. Bebeklikte cinselliğin boşalımının sonradan olduğu şekilde sınırlanmadığını (localized) varsaymalıyız. Böylelikle daha sonraları terk edilen bölgeler (ve belki de bedenin tüm yüzü) (bebeklikte) cinselliğin boşalımının sonraki hâline benzer bir şeyi tahrik eder. Bu ilk cinsel bölgelerin yok oluşunun bir karşılığı gelişim sürecinde kimi iç organların körelişi olacaktır. Cinselliğin boşalımı – bildiğin üzere aklımda haklı olarak libidonun içsel hâli olarak hissedilecek bir çeşit salgı var – yalnızca cinsel organların çevresel uyarılmaları yoluyla (1) ya da bu organlardan kaynaklanan içsel uyarılmalardan (2) değil aynı zamanda (3) düşüncelerden – yani, anı izlerinden – dolayısıyla ayrıca gecikmeli eylemler (dem Wege der Nachträglichkeit) yoluyla ortaya çıkar. (Sen bu düşünce çizgisine hâlihazırda aşinasın.) Şayet bir çocuğun genital organları bir başkası tarafından irite edilirse, yıllar sonra bunun anısı o vakitte olacağından çok daha kuvvetli bir gecikmeli eylemi üretir zira belirleyici aygıt ve salgılamanın kotası geçen zaman içerisinde artmıştır. Böylelikle nevrotik-olmayan bir gecikmeli eylem normal olarak vuku bulur ve bu durum zorlantıyı ortaya çıkarır. (Diğer anılarımız normal olarak çalışır zira onlar yalnızca tecrübeler olarak iş görür.) Böylesi gecikmeli eylemler terk edilmiş cinsel bölgelerin uyarılmalarının anıları ile bağlantılı olarak da vuku bulabilir. Ne var ki bu sonuç libidonun değil bir hazsızlığın boşalımıdır; bir nesne mevzubahis olsaydı iğrenmeye benzeyecek olan içsel bir durumdur.
Kabaca söylemek gerekirse mevcut anı tıpkı esas nesne gibi kötü kokar; nasıl ki biz iğrenme içerisinde duyu organımızı (baş ve burun) başka bir yana çevirirsek önbilincimiz ve bilinçli mantığımız da anıdan yüz çevirir. Bu bastırmadır.
Peki, öyleyse, normal bastırma bize ne sağlıyor? Psişik olarak bağlı ise kaygıya, redde (Verwerfung) yol açabilecek bir şey – yani, gelişimin ahlâk, utanç ve benzeri gibi pek çok sayıdaki entelektüel sürecinin duygulanımsal temelini. Dolayısıyla bunların tümü (potansiyel) cinselliğin tükenişi pahasına ortaya çıkar. Buradan, gelişiminin ardışık dalgaları ile çocuğun dindarlık (piety), utanç ve benzeri şeylerle kaplandığını ve cinsel bölgelerin tükenişinin vuku bulmayışının ahlâkî deliliği[6] nasıl üretebileceğini görebiliriz. Gelişimin bu ardışık dalgaları muhtemelen erkek ve kadın cinsiyetlerinde farklı bir kronolojik düzenlemeye sahiptir. (İğrenme küçük kızlarda oğlanlardan evvel ortaya çıkar.) Lâkin cinsiyetler arasındaki esas ayrım kızlar nevrotik olmayan bir cinsel tiksinti ve oğlanlar ise libido tarafından ele geçirildiğinde erinlikte ortaya çıkar. Zira bu dönemde erkeklerde hâlen varlığını sürdüren sonraki bir cinsel bölge kadınlarda (kısmen ya da tamamen) sönmüş/lağvedilmiştir (extingusish). Çocukluk cinsel hassasiyetinin gösterildiği erkek genital bölgesinin, klitoris çevresinin, kızlarda da oğlanlarda olduğu gibi temerküz edildiğini düşünüyorum. Böylece, yeni vajinal bölge bu dönem içerisinde ister kendiliğinden ister bir istemsiz eylemin neticesiyle uyanana dek utancın taşkınları kadını boğar. Ayrıca böylelikle, histeriye eğilimli çocuklarda mastürbasyonun oynadığı rol ve şayet histeri ortaya çıkarsa mastürbasyonun devam etmeyişi, belki de kadının anestezisini doğurabilir.
Şimdi nevrozlara gelelim. Yalnızca genital organları etkileyen çocukluktaki tecrübeler erkeklerde (ya da eril kadınlarda [Mannweibe; masculine females]) hiçbir zaman nevrozu değil yalnızca zorlantılı mastürbasyonu ve libidoyu üretir. Fakat bir kural olarak çocukluktaki tecrübeler iki diğer cinsel bölgeyi daha etkilediğinden erkekler için de gecikmeli eylemin neticesinde uyanan libidonun bastırmaya ya da nevroza sebep olabilmesi ihtimâl dahilindedir. Hafıza genital organlar ile ilgili bir tecrübeye ışık tuttuğu müddetçe bir gecikmeli eylem ile üreteceği şey libidodur. Ağız, anüs ve benzerlerine [ilişkin tecrübelere ışık tuttuğu müddetçe] gecikmeli bir içsel bulantı üretir ve nihaî sonucu bir libido kotasının, normalde olduğunun aksine, bir eyleme dökülüşü ya da psişik olarak çevrilişi (translation) değil regresif yönde (rüyalarda olduğu üzere) ilerlemek zorunda kalışıdır. Öyle gözüküyor ki libido ve iğrenme birbirleriyle bağlantılıdır. Hafızanın genel bir hazsızlığa vesaire yol açamayıp psişik bir kullanım buluşunu ilkine, bu kullanımın ise maksatlı fikirler falan değil de belirtiler sunuşunu ise ikincisine borçluyuz. Bu durumda, bunun psikolojik yanını kavramak zor olmamalıdır; bu durumdaki organik etken cinsel bölgelerin gelişimin eril ya da dişil türüne göre feragatına yahut böyle bir feragatın gerçekleşip gerçekleşmemesine ilişkindir.
Öyle ise nevroz seçimi (histeri, takıntılı nevroz ya da paranoyadan hangisinin ortaya çıkacağının seçimi) gelişim dalgasının doğasına bağlıdır (yani, kronolojik yerine) ki bu da bastırmanın vuku buluşunu – başka bir deyişle, içsel bir haz kaynağının içsel bir iğrenmeye dönüşümünü[7] – mümkün kılar.
Tüm belirsizlikler içerisinde şimdiye dek bu noktaya geldim. Akabinde, bundan böyle, libidoya ve kaygıya sebep olan şeyleri ayrı etkenler olarak değerlendirmeye karar verdim. Ayrıca libidoyu eril, bastırmayı ise dişil bir etken olarak değerlendirme fikrinden de vazgeçtim. Bunlar her durumda önemli kararlardır. Bilinmezlik, temel olarak, içsel ihtiyaç duyumunun iğrenme duyumu ile değişiminin doğasında yatar. Dikkatini diğer başka karanlık noktalara çekme ihtiyacı hissetmiyorum. Sentezin esas kıymeti nevrotik işleyişi normal olan ile ilişkilendirmesinde yatar. Dolayısıyla şimdi, yaygın nevrastenik kaygının ivedilikle aydınlatılmasına ziyadesiyle ihtiyaç vardır.
Oto-analizim hâlâ durmuş vaziyette ve sebebini anladım. Kendimi yalnızca objektif olarak elde edilmiş bilginin yardımı ile analiz edebiliyorum. Hakiki oto-analiz imkânsızdır; aksi takdirde hiçbir [nevrotik] hastalık olmazdı. Hâlen hastalarımda kimi bilmeceler bulduğumdan, bunlar beni oto-analizimde de durduracaklardır.[8]
Çeviride Standard Edition’ın I. Cilt’inin 1966 tarihli baskısı esas alınmıştır. Köşeli parantez içerisindeki dipnotlar S.E. editörlerine, sonlarında “ç.n.” ibaresi bulunan dipnotlar ise bana aittir. Ayrıca, gerekli olabileceğini düşündüğüm noktalarda mektupların Almanca esaslarından (Anfängen) da faydalandım.
Çeviren: İbrahim Şahin Ateş
[1] [Mektubun yazıldığı tarih: 14 Kasım 1897, Viyana]
[2] Bunu bilmemem icap ediyordu. Belli ki şairane bademcikleri alınmış. [Bu ve bunu takip eden iki not Freud’un kendisinindir.]
[3] Esasında ilki 9 Kasım akşamı hemşire tarafından çekilmişti ama ayın onuna kadar düşmemiş olabilir. [Martin ve Oliver Freud’un en büyük oğullarıydı.]
[4] [Tam olarak doğru değildir. Örneğin, bakınız, 14 Ağustos tarihli 67 numaralı mektup.]
[5] Freud’un bahsettiği kişi Alman psikiyatrist Albert Moll’dür (1862-1939), ç.n.
[6] [“Moral insanity” esas metinde İngilizcedir.]
[7] [Bu, Freud’un yazılarında tekrar tekrar ortaya çıkan “bastırma altında duygulanımın tersine dönüşü” sorununun erken görünümlerinden birisidir. Örneğin başka göndermelerinde bulunabileceği “Dora” olgu öyküsüne (1905e), Standard Ed., 7, 28-9 ve ayrıca Ketvurmalar, Belirtiler ve Kaygı’da önerilen çözüme (1926d), Standard Ed., 20, 91-2, bakınız.]
[8] [Öyle gözüküyor ki bu mektup Freud’un sonraki görüşlerine dair kimi dikkate değer öncülleri içerir. (1) Bastırma ve ayakta duruşun benimsenmesi arasındaki ilişki 55. Mektup’ta çoktan işaret edilmiştir ve “Sıçan Adam” analizinde (1909d), Standard Ed., 10, 247-8, aşkın psikolojisine ikinci katkıda (1912d), Standard Ed., 11, 189 ve Uygarlığın Huzursuzluğu’nun IV. Bölüm’ündeki “organik bastırma” kavramının uzunca tartışıldığı iki uzun dipnotta, Standard Ed., 21, 99 ve devamı ile 105 ve devamında görülür. (2) Erotojenik bölgeler daha önceden de konuşulmuştur (52. Mektup) lâkin böylesi bölgelerin çocukluktaki ardışıklığı fikri ve onlar karşısındaki sonraki tepkiler ve kızlarda klitoralden vajinal cinselliğe geçiş üzerine bilhassa ısrar – tüm bunlar yalnızca Cinsellik Üzerine Üç Deneme (1905d)’de tamamıyla ele alınmıştır, Standard Ed., 7, 220-1. (3) Aynı şey burada nevrozlarda regresyona atfedilen rol için de geçerlidir. Diğer bir yandan 69. Mektup’taki travmatik teorinin eleştirisi bu mektupta büyük ölçüde unutulmuş gibidir. (4) Oto-analizin imkânını tartışan son paragraf, gelecek bir çözüm için teknik sorunları gündeme getirir. Freud’un bu konudaki görüşlerinin uzunca bir açıklaması onun psikanalitik hareketin tarihi (1914d) başlıklı eserinde Editör’ün düştüğü dipnotta bulunacaktır, Standard Ed., 14, 20-1.]