Fetişizmin Oluşumu Üzerine (1909)- Sigmund Freud
Öncelikle, FREUD2LACAN web sitesinin sahibi Richard G. Klein’a bu metnin kendisinin (Almanca aslını ve Louis Rose tarafından yapılan çevirisini kullanarak) hazırlamış olduğu iki dilli versiyonunu esas alarak bir çevirisini yapmamıza müsaade ettiği için teşekkür ederiz.
Türkçe çevirinin okuru için bir bilgilendirmede bulunmalıyım: Metinde Freud tarafından kullanılan, bilhassa terminolojik açıdan önem arz ettiğine inandığım kimi kelime ve kavramların Almanca esaslarını dipnotlar hâlinde belirttim ve bu dipnotların sonunda “ç.n.” ibaresini kullandım. Bu ibareyi taşımayan dipnotlar Louis Rose’a aittir.
Okur bu çeviriyi İngilizce çeviri ve esas metin ile mukayese etmek için Sayın Klein’ın çalışmasına müracaat edebilir: https://www.freud2lacan.com/freud-philosophy/ (21 numaralı madde).
İbrahim Şahin Ateş
Freud ve Fetişizm: Viyana Psikanaliz Cemiyeti’nin Daha Evvel Yayınlanmamış Tutanakları
Düzenleyen ve Çeviren: Louis Rose
GİRİŞ
Viyana Psikanaliz Cemiyeti psikanaliz öğreten ve onun taraftar kitlesini genişleten ilk organizasyondu. Burada yayınlanan tutanaklar cemiyetin 24 Şubat 1909 tarihli toplantısının kayıtlarıdır. Hareketin en erken dönemine dayandıklarından eşsiz öneme sahiptirler. Bu toplantıda Freud fetişizm fenomeni üzerine ilk makalesini sunmuştu.
1902 yılında Sigmund Freud ve dört hekim – Alfred Adler, Max Kahane, Rudolf Reitler ve Wilhelm Stekel – haftada bir kez Freud’un evinde buluşmaya ve psikanaliz tartışmaya başladı. Kişi sayısı yavaş yavaş arttı ve gündemini tıbbî olan ve olmayan alanlara genişletti. Mensuplar psikanalizin teorisi, onun kültürel bilimlere uygulanışı hakkında makaleler ile birlikte terapötik tecrübeleri arttıkça vaka bulguları da sundular. 1908 yılında grup “Psikanaliz Cemiyeti” adını aldı. Birinci Dünya Savaşı’ndan evvel üye sayısı kırkı aşmış olsa da kuruluşundan savaşa dek geçen süre içerisinde bunların yarısından azı aktif üyeler oldu. Cemiyet en büyük birliğine 1910’dan evvel ulaştı. 1910 yılında Uluslararası Psikanaliz Derneği ile yaşanan çekişme ile sarsıldı. Bir yıl sonra, Freud ve Adler arasındaki hizipleşme ile parçalandı. Freud gibi, sadakat ile toplantılara iştirak eden ve psikanalitik çalışmalar yayınlayan bazıları yeni bilimi “neden/dava” olarak görmekteydi. Freud ve onun en yakın takipçileri cemiyeti Viyana’daki yeni şuurun öncü kıtası olarak değerlendirmekteydi.
1906 yılının Ekim ayında yirmi iki yaşındaki Otto Rank cemiyetin üyesi oldu. Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki dönemde Rank bilhassa sanat ve mitoloji üzerine psikanalitik yorumları ve Freud ve Hanns Sachs ile kurucu editörlüğünü üstlendiği Imago dergisi ile biliniyordu. 1906 yılında Viyana Cemiyetine katıldığında cemiyetin ilk kayıt memuru oldu. Rank 1918 yılının Kasım ayına kadar grubun haftalık toplantılarının tutanaklarını tuttu.
Freud’un 1938’deki tehcir esnasında onları cemiyetin başkan vekili Paul Federn’e teslim edişine dek bu tutanaklar Viyana Cemiyetinin kütüphanesinin bir parçası olarak kaldı. Federn’deki tutanaklar ve üye listeleri Herman Nunberg ve Ernst Federn’in editörlüğünde Minutes of the Vienna Psychoanalytic Society [Viyana Psikanaliz Cemiyetinin Tutanakları], 1906-1918 (Nunberg ve Federn, 1962-1975) başlığı ile dört cilt hâlinde yayınlandı.[1] Bununla birlikte, Nunberg ve Federn’in işaret ettiği üzere, Rank’ın her bir toplantının katılımcılarını ve her sunumun başlığını kaydettiği yoklama defteri cemiyetin bazı tutanaklarının kaybolduğunu göstermektedir.
24 Şubat 1909 tarihli toplantının kaybolduğuna inanılan esas, el ile yazılmış tutanağı yakın zaman içerisinde Columbia Üniversitesi’ndeki Rank Koleksiyonu’ndaki notlar ve mektuplar arasında keşfedilmiştir.[2] Bu tutanak Freud’un “Fetişizmin Oluşumu” başlıklı makalesinin yegâne kaydını sunarlar.
Viyana Psikanaliz Cemiyeti Tutanakları
17 [Tutanak: 70]
24 Şubat 1909’daki Bilimsel Toplantı
Fetişizmin Oluşumu Üzerine, Prof. Freud
[Mevcut bulunanlar: Prof. Freud, Adler, Bass, [A.] Deutsch, Federn, Heller, Hitschmann, Hollerung, Joachim, Rank, Sadger, Schwerdtner, Steiner, Stekel.][3]
Konuşmacı, gözlemler ile desteklenebilene dek teoriyi formüle etmemeye yönelik ilkesinden ayrılarak, bir istisna olacak şekilde, yalnızca az sayıda gözleme dayanan bir fetişizm teorisini tebliğ etmek ister. Bu sebep ile bu çözüm diğer analistler onu gözlemlerine istinaden destekleyene – yahut çürütene – dek genel olarak kullanılmamalıdır. Zira konuşmacı yakın vakit için bir yayını düşünmemektedir, ilgili literatür (bilhassa Binet) tamamen incelenmemiştir. Bununla birlikte, mevzubahis üzerine hızlıca intibak için üç yazar kâfidir: Krafft-Ebing (1), Forel (2) ve Iwan Bloch (3).[4]
Birincisinde [Krafft-Ebing], en azından, diğer her yerde olduğundan daha fazlasıyla karşılaşırsınız; esas olan her şey açık ve dürüst açıklamalardır.
İkincisi [Forel] sıra dışı olan hiçbir şey sunmaz; üçüncüsü de [Bloch] biraz daha fazlasını belirsiz ve karışık bir biçimde sunar. Birincisi [Krafft-Ebing] fetişizmi kadının bedeninin belirli kısımlarının yahut kıyafetlerinin belirli parçalarının cinsel hazza katılması olarak tanımlar. Fetişizm[5] ismi, kesinlikle doğru bir şekilde, burada normalden patolojik olana geçişin oldukça akışkan olduğunu vurgulayan Ebing ile ortaya çıkmıştır.[6] Ona göre anormal özellik bir kimsenin kısmî izleniminin kendisinde tüm cinsel ilgileri toplamasından kaynaklanır, dolayısıyla, ona nazaran diğer her şey alakasız olacaktır. Binet’nin fetişin tamamen bağımsız olup olmadığına dayanarak majör ve minör fetişler arasında yaptığı ayrım kullanışlıdır.[7]
Birkaç örnek olguları hatırlamamız için kâfidir: Kıyafetler özel bir rol oynar; saçlar, iç çamaşırları, nihayetinde mümkün olan her şey, hatta kişiyle ilişkisinin ne olduğu belli olmayan şeyler bile fetiş hâline gelebilir. Krafft-Ebing’in fenomenin izahı olarak öne sürdüğü şey açık ve katışıksızdır. O, bu rahatsızlığın sonradan edinilmiş olması ile diğerlerinden açıkça ayrıldığını söyler; fetiş, bir duygusal tecrübenin neticesinde ortaya çıkar. O, tüm bu fetişist yeğlemelerin etkileri süregiderken kendileri genellikle unutulan (!) çocukluk izlenimlerinden doğduğunu düşünür. Bununla birlikte bu anıya ilişkin açıklamada fetişin kendi rolünü nasıl oynadığına ilişkin bir iddia yoktur. Ancak nihayete erdiği yerde dahi söz konusu kişide kesinlikle değişen bir şey yoktur.
Böylelikle fetişizmde iki mekanizmadan bahsedildiğiyle karşılaşıyoruz: 1) Çocuksuluk etkeni ve 2) anımsama etkeni. Fetişin kökeninin mekanizması ile ilgili olarak Ebing fetişin sahip olduğu büyük öneme eş zamanlı bir çağrışım ile ulaştığına inanır zira fetiş ilk cinsel uyarılma ile çakışmaktadır. Sonuç olarak o içeriğe bağlı değil de zamansal, tesadüfî bir bağlantıyı kabul eder. Bunu kabul etmek zorundaydı zira belirli türdeki fetişleri açıklayamıyordu. Lâkin bu tesadüfî eş zamanlılığın bir kişi üzerinde böylesine bir etkiye nasıl sahip olduğu meselesi bir bilmece olarak kaldı. Dolayısıyla bu kişinin patolojik bir yatkınlığı olduğunu varsaymak zorundaydı. Ancak bu noktada tüm bir “psychopathia sexualis”in üzerine inşa edildiği kayalar ile, cinsel yapının kafa karıştırıcılığı ile, dolayısıyla geneli itibari ile sinirlilik bilmecesi ile çarpışıyoruz.
Ebing’in psişik iktidarsızlığın genellikle böylesi bir fetişizmden doğduğuna yönelik görüşü ilgi çekicidir; mevzubahis birey fetişinden haberdar olmak zorunda değildir lâkin tüm vakalarda şayet fetiş mevcut değilse, cinsel gücü sekteye uğrar. Şayet sonraları cinsel gücünün ön koşulunun ne olduğunu belirlerse, o bir fetişisttir.
Ebing’in ayrıca olumsuz fetişizmden, uygulamaya sokulmuş olan bir miktar yapay bir kavramdan bahsettiği de belirtilmelidir. Örneğin bir adamın yalnızca bir kız tek bir bacağa sahipse yahut şaşıysa cinsel hislere sahip olabilmesi vb. gibi. Bunun sebebi onun ilk aşkının böylesi kusurlara sahip bir kıza karşı olmasıdır.
Ayak ya da ayakkabı fetişizmi, hiçbir zaman bir açıklamasını bulamadığından, konuşmacıya bilhassa ilgi çekici gelmiştir. Ebing bu fetişizmin mazoşist bir doğası olduğuna inanır; bu fetişte mevzubahis kişi kendisini onun kontrolü altında konumlandırmaya hazır olduğu kadının ayağına ya da ayakkabısına sembolik bir önem atfetmiştir.
Söylendiği üzere Bloch (3) yalnızca karışık kavramlar sunar. Kadının tüm uyaranlarını, göğüslerini, saçlarını vb. – dolayısıyla hakiki dişil uyaranları – fetiş olarak açıklar ki bu fetişizm kavramıyla çelişmektedir.
Bu genel bakışın işaret ettiği üzere, ana hatlarını belirlemek zorunda olduğumuz pek çok karanlık nokta bu meseleye içkindir. Her şeyden evvel, başkalarında olduğu gibi Ebing’te de muhtelif fenomenler fetişizm kavramı ile anlaşılabilir. 1) Tam olarak kavrayabildiğimiz ve ayırt edebildiğimiz şeyler ve 2) kafa karıştırıcı olanlar; “fetiş” isminin ikincisine, kafa karıştırıcı olana hasredildiği öne sürülür ve diğerleri kendilerine münhasır isimlere sahiptir. Histerinin mekanizmasının modeli ile vakaların büyük çoğunluğunun anılar olduğu kanıtlanmıştır. Erken, belki de normal bir aşkın anılarıdır bunlar. Bu noktada, histerikten farkı, meselenin bu şekilde olduğunu onun bilmek zorunda olmaması ve nasıl böyle olduğuna dikkatinin cezbedilmesinin ona hiçbir yararı olmamasıdır. Bu uyaranlar için vakaların büyük bir çoğunluğunda geçerli olacak başka bir terim öne sürmeliyiz. Ayrıca, diğer kişilerde aşklarının koşulları hakkında konuşmanın bir manası vardır. Kendisi için, kendisinin farkında olmadığı, onun için aşkın koşullarından birisinin karşılanması sebebiyle aniden âşık olan tamamen masum insanlar vardır. Aşkın koşulları[8] basitçe bir ilişki (örneğin, “maternal etiyoloji”de[9] içerilen bir koşul, örneğin kadının bekâr mı yoksa bir başkasıyla mı olduğu vs. bu kategoriye dahildir) olabileceği gibi özgül özellikler de olabilirler.[10] Aşkın bu koşulları, öyle ise, normal olana bütünüyle akmaktaydı. “Fetişler” olarak ya sevilen kimselerin doğrudan anıları yahut bastırma işin içerisine girdiğine, tam tersiydiler.
Fetişizm ismini hakikaten hak eden vakalarda durum başkaydı. Ne bunların anılar olduğunu ne de aşkın koşulları olarak hesaba katılabileceklerini varsayamayız. Şimdi konuşmacı bu kafa karıştırıcı vakalar için bir açıklama girişiminde bulunmak ister.
Bu girişimin zayıf yanı yalnızca iki insana ayrılmış üç örneğin gözlemine dayanmasıdır. Bununla birlikte, diğer bir yandan, bu açıklama diğer vakalarda durumun benzer şekilde olabileceği varsayılabileceği şekilde ziyadesiyle temel bir doğadadır.
İlk açıklama kıyafet fetişizmi ile ilgilidir ve çok daha evvelden bilmemiz gereken bir şeyi göstermiştir. İlk andan itibaren hasta kendisini, daha sonraları her seferinde düzenli olarak yapacağı şekilde dikkate değer bir biçimde pantolonunun kırışıklarını düzelterek bir kıyafet fetişisti olarak gösterdi. Fiziksel olarak cinsel güçten yoksundu ve sayısız ilişkisine rağmen hiçbir zaman coitus’u başarıyla tamamlayamamıştı. Onda kadınlara yönelik tüm ilgi kıyafetler ile değişmişti. Örneğin bir keresinde sevgilisi olan hanımefendi ile randevusunu beklemekteydi lâkin hanımefendi aceleye getirilmiş kötü giyimiyle belirdiğinde aşka dair tüm hisleri bir anda kaybolmuştu. Ayrıca, sonraki aşk ilişkilerindeki ani başarısızlıklarının, her zaman hanımefendilerin giysilerinin bir kısmına itiraz etmesinden kaynaklandığı ortaya çıktı. Diğer özelliklerinde kıyafetlere yönelik bu ilgisi ile bazı paralellikler söz konusudur. Hasta spekülatif bir felsefeci olmuştu ve isimler onun için bilhassa önemliydi. Bu hastada cinsel alanda vuku bulan şeylerin benzerleri entelektüel alanda da vuku bulmaktaydı; ilgisini sözcüklere yöneltmişti ki bunlar tabiri caiz ise fikirlerin kıyafetleriydi. Bu onun felsefeye ilgisini açıklar. Bununla birlikte kıyafetler, onun için, tam olarak karşıt bir şey için de fetişe dönüşmüştü. Kendisine çok yakın olan sevdiği birisinin, annesinin, kıyafetlerini çıkarışını düzenli olarak izlemekteydi. Başlangıçta anne oğluna âşık olmuştu ve onunla kendisini kınamasına sebep olabilecek herhangi bir şey vuku bulmadan bir fiziksel yakınlık atmosferi içerisinde yaşamıştı. Anne ne oğlanın ne de kendisinin namına soyunma esnasında bir “utanca” tahammül etmedi ve böylelikle hiçbir tereddüt olmadan birbirlerinin önünde tamamen soyunmaya başladılar. Bu yol ile oğlan bir röntgenci oldu. Bunun ve annesine yönelik eğiliminin bastırıldığı bir dönem bu dönemi takip etti ve o bu bastırmadan çıktığında bir kıyafet fetişisti oldu. Lâkin onu ilgilendiren kıyafetsiz hâldi. Onun için en ilgi çekici an daima pantolonun indiği andı ve bu onun için kıyafetlerin en önemli parçası hâline geldi.
Bu vakanın mekanizması şu şekildedir: Bu bakışı seven ve soyunma eylemi ile tatmin olan bir bakma dürtüsü[11] meselesidir. Şayet dürtü bastırılacak olursa, diğer bir yandan, soyunma sahneleri ile özgül bir şekilde ilişki olanlara yönelik bir hayranlık ortaya çıkar. Artık bakmak ya da bunun kendisine hatırlatılmasını istememektedir; artık kıyafetlere tapmaktadır. Şimdi, daha evvelden görmesine engel olan şeye tapmaktadır: Bakma hazzının[12] bastırılmasından çıkan şey bir kıyafet fetişisti olmasıdır. Bu açıklamada teorik olarak önem arz eden şey bu fetişizm vakasının bir anıdan değil bastırılan bir dürtüden kaynaklanmasıdır. Ve burada diğer vakalardan zaten haberdar olduğumuz şekilde dürtünün bastırılışının gerçekleştiğinin farkındayız. Karmaşanın bölünmesiyle tesis edilen bir bastırma. Bir kısım hakikaten bastırılmışken diğer kısım, bizim vakamızda fetiş olacak şekilde idealleştirilir. Bu, fetişizm için bir açıklama hâline gelmesinden evvel bastırmanın tarafımızdan çoktan bilindiği anlamına gelir. Dünya tarihinden böylesi bir bastırmanın bir örneğini hatırlamak kâfidir. Orta Çağ şehveti bastırmaya ve kadını aşağılamaya başladığında bu ancak eş zamanlıca anne olarak Meryem Ana’yı idealize etmek ile mümkün oldu.[13]
Bu kıyafet fetişizmi açıklaması esasında yeni değildir. Bugünün dünyasında insanlığın yarısının kıyafet fetişistleri arasında sınıflandırılması gerekir. Yani, bütün kadınlar, kıyafet fetişistidir. Elbise onlarda kafa karıştırıcı bir rol oynar. Bu bir kez daha aynı dürtünün bastırılması meselesi olsa da bu kez bu dürtünün edilgen biçimi, kıyafetler ile bastırılan bir kimse tarafından görülmeye müsaade etme dürtüsüdür ve bu dürtü namına kıyafetler fetiş hâline gelir.[14] En zeki kadınların bile modanın talepleri karşısında niçin savunmasız bir biçimde davrandığını ancak şimdi anlayabiliyoruz. Onlar için kıyafetler bedenin parçalarının yerini tutar ve aynı kıyafetleri giymek yalnızca başkalarının gösterebildiği şeyleri göstermek, birisinin onda bir kadında bulunabilecek her şeyi bulabileceğini göstermek anlamına gelir; bu bir kadının ancak bu biçimde verebileceği bir taahhüttür. Aksi takdirde pek çok kadının modanın taleplerine riayet ederek niçin onlara pek de fayda getirmeyen, yakışmayan kıyafetleri giymek istediğini ve giydiğini anlayabilmek mümkün değildir.
Aynı hasta ikinci bir sapkınlığı da sergiledi ve kıyafet fetişizminin açıklamasının ardından niçin bu adamın ayrıca çizme fetişisti de olduğu açıklığa kavuştu.
Aynı şemayı – yani, bastırmanın tümden bastırma ile yüceltme arasında bir orta yeri tuttuğu – uygulamayı deneyelim ve kendimize burada söz konusu olanın hangi dürtü olduğunu soralım. Sonuç şudur: Hastanın çokça kokan bir salgı salgılayan ayak parmaklarının arasını karıştırmak gibi bir alışkanlığı vardı; bu koku onun için bir haz nesnesi olmalıydı, yani, kokudan kaynaklanan haz iğrenme ortaya çıkana kadar sürüyordu ve iğrenme buna bir son veriyordu. Anal erotizmin bir kısmı da buna, yani, kişinin parmağını anüsüne sokması ve parmağını koklaması alışkanlığına dayanır. Benzer şekilde pek çokları vajinanın (ya da koltuk altı salgısının vb.) kokusundan zevk alırken diğerleri için bu katlanılır gibi değildir. “Sapkın” itkiler çocuklarda büyük bir rol oynar ve hazzın önemli kaynaklarıdır. Kokulardan kaynaklanan haz büyük ölçüde bastırılan itkiler arasındadır. Kötü kokan ayak salgılarından bir kere olsun zevk alan ve kendilerinde itkinin kısmî bastırması vuku bulan kimseler ayak fetişisti olurlar; ayak fetişinde kokulardan alınan haz bastırılmışken kokusuz ayak idealize edilmiştir. İdealde koku artık bir mesele değildir, olumsuz olarak bile üzerinde durulmaz.[15] Dolayısıyla burada yalnızca çok daha şaşırtıcı ve çok daha açık bir şekilde ortaya çıkmış olan aynı mekanizmayı buluruz. Burada bulduğumuz şey bir kez daha kayıp dürtüsel itkidir lâkin burada karmaşanın doğrudan nesnesi dürtüden ayrılmış ve bir fetiş hâline gelir.[16]
Bu, esasında, yeniliktir.
Dahası, aşk yaşamımızın muhtelif özelliklerinin baskılama kapasitesi ile ilişkilendirileceğinden bahsedilmelidir. O, mutlak suretle anal erotizmin yanına yerleştirilebilir lâkin burun erotizmi ile yan yana olması daha iyidir. Hakikaten de bu da bir yenilik değildir. Nitekim Bloch kokuların çekiciliğinin esasında saç fetişizminin altında yattığını gözlemlemiştir.
Açıklanamayan bir vakaya benzer olarak, Krafft-Ebing’in fetişizmin bu açıklamasını içeren bir gözlemi vardır. Bu gözlem bir el fetişisti (kadınların elleri), seyri hiç şüphesiz bizim şemamız tarafından anlaşılabilecek olan otuz yaşındaki genç bir adam [vakası ile] ilgilidir. Ve esasında bizim teorik varsayımlarımızın doğru olduğu kanıtlanmıştır. Adamın gençliği karşılıklı ve ölçüsüz olan mastürbasyon ile geçmiştir. Yirmi bir buçuk yaşındayken bir korku mastürbasyonuna yakalanır ve bu andan itibaren kadın ellerinin fetişisti hâline gelir (kısmî bastırma ve yer değiştirme erkeklerden kadınlaradır). Bir kadının penisini okşamasına yönelik arzusu muhtemelen karşılıklı mastürbasyon döneminde mevcuttu. Bu vaka el fetişizminin çözümünü özünde barındırmaktaydı.
Söylenenlerin ardından, özel olarak dikkatimizi cezbetmiş olan patolojik biçimde kendisini ifade ettiği müddetçe bunun fetişizmin çözümü olması muhtemeldir: dürtünün baskılanması, kısmî bastırma ve bastırılan karmaşanın bir kısmının ideal hâline gelmesi.[17] Doğal olarak bir ideal hâline gelen kısmın karmaşanın doğrudan bir bileşeni mi olduğu yoksa dürtüyle alakasız mı olduğuna bağlı olarak bir kişinin bastırmanın muhtelif tipleri arasında bir ayrıma gitmesi gerekmektedir.
Sunulmuş olan açıklamanın esas tasdiki fetişizmin olumlu yanında, sapkınlıklarda yatar. Nitekim, örneğin, sapkın ayak fetişistlerinden uzun zamandır biline gelmektedir ki bu kişiler özellikle daha sonraları yalayacakları kirli ayakları olan fahişeleri tercih ederler. Burada baskılanan iğrenme dürtüsü çarpıcıdır.
Fetişizmin belirtilen şekilde çocuksu itkilere indirgenebileceği beş ya da altı benzer gözlem daha öne sürülebilirse fetişizmin bilmecesini çözmüş olacağız.
Tartışma
HOLLERUNG doğrudan, şahsî tecrübe eksikliği nedeniyle konu hakkında hiçbir şey söyleyemez. Yalnızca uzunca bir süre karşılıklı mastürbasyonu sürdüren ve sonraları bir tanıdığın eline büyük ilgi gösteren, onu okşayan ve bir çocuk gibi göğsüne bastıran vs. bir kadın hastayı hatırlar.
STEKEL önermelerin zenginliğine olan minnettarlığını ifade ettikten sonra şimdilerde tedavi etmekte olduğu, bilhassa şayet sokakta çıplak ayakla görünmekteyseler ve dolayısıyla ayakları temiz değil ise erkeklerin (denizcilerin, topçuların) ayaklarına yönelik kuvvetli bir tercihi olan bir ayak fetişistini bildirir. Terli ayaklar onu iğrendirir. İlk çocukluk mürebbiyesinin terli ayakları vardır ve bir topçu olan sevgilisi kötü kokan, yırtık pırtık çizmelerini mutfakta bırakır. Bir çocuk olarak esas düşlemi Ringstrasse’de çıplak ayakla yürümek, uzunca tırnaklı kocaman bir ayak parmağına sahip olmaktır. Ayrıca bir başkasının penisinin kendisinin iki ayak parmağı arasına sıkışmasına ilişkin bir fikri[18] vardır ki bunu hakikaten de parmağı ile yapmaktadır. Ayak hikâyesi analiz süresinde kaybolmuştu ve şimdi Profesör’den duyduğumuz açıklamanın neticesinde tamamen açık hâle gelmiştir.[19] Hastanın ikinci özelliği olan, onu arzusuna şehrin tenha yerlerinde boyun eğdiği için neredeyse yasayla karşı karşıya getiren ve şimdiye dek açıklamasız kalan idrar fetişizminde durum bunun tersidir. Bir kadının idrarını yalamanın yanında onu çişini yaparken seyretmek de onu tatmin eder. Analiz esnasında, doğal olarak anne karmaşasına atıfta bulunan şundan bahseder: inter urinas et faeces nascimur.[20] Neredeyse kesin olarak annesini çişini yaparken gördüğünü varsayabiliriz. Bununla birlikte, idrar içmeyi yeğleyişi bu şekilde açıklanamaz. Esas düşlemi kendisinin idrarı “içen” bir tuvalet olduğunu varsayışını içerir ve şuna indirgenebilir: Annesi bir tuvalettir ve o annesinin içindedir (inter urinas vs.) Buna kız kardeşi vs. hakkındaki ensest düşünceleri eklenir. Hasta yetkililer tarafından epileptik olarak yorumlanan şiddetli ataklardan mustarip olmuştur; bu ataklar baş dönmesini, sinir krizini, çığlıkları, dilinde ısırıklar ve şişmiş bir vücut ile uyanmayı içerir. Sonrasında neredeyse dümdüz vaziyette yerde yatıyor ve fazlasıyla gaz çıkarıyordu. Yerde uzanma (çömelme) gözlemlediği idrar çıkarmaya ve sonrasında yaladığı idrara mütekabildir. Ensest düşünceler ne zaman bilinci yarıp geçse bir ataktan korkar. Ataklar nezdinde terapötik sonuç muazzamdır. Ataklar, o ve erkek kardeşinin küçük kız kardeşlerini yakalaması ve daha fazlası yapılamayana, çocuk gaz çıkartana kadar anüsüne maden sodası fışkırtmasının, böylelikle hastanın şişkin vücudunun ve flatülansının çocuksu tecrübesi olarak üretilir. Sonraları idrar bir mazoşist cezalandırma aracı olarak belirlenir. Hastaya aşırı derecede mide bulandırıcı gelen, başka bir adamın kız kardeşinin üzerinde çeşitli haklara sahip olmasına ilişkin fikrin[21] ikamesidir.
HITSCHMANN bir “vaka” olarak kendisinin öne sürülen teoriye mükemmelen uyması hasebiyle kendisini bir “ayakkabı fetişisti” olarak tanımlar. İlk çocukluk anısı bir akrabası olan mürebbiyesi ile ilgilidir. Çocuksu görülerinden[22] bir tanesinde mürebbiyesinin kendisini nasıl yıkadığını ve o bunu yaparken nasıl erekte olduğunu görür. Yeni çizmelerinin yakınındayken onların derisinin kokusu da bir ereksiyona sebep olur. İkinci görüsü, onun ayakkabısını tek başına dik durur hâlde gördüğü ve erekte organını bunun karşısına yerleştirdiği bir kadın kuzeni ile ilgilidir; bunu yaparken bir idrar püskürmesi yaşar (çocuksu boşalma). Ayrıca bu kuzeninin elbisesinin altında süründüğünü ve erekte organını onun ayakkabısına bastırdığını da hatırlar. Kendisi ve kardeşleri tarafından bu kuzen ile alay edilmekte, “kokuşmuş galoşları” (lastik ayakkabıları) için kınanmaktaydı. Ayrıca, kısmen eşcinsel[23] olduğu Gymnasium’da güzel ayakkabıları olan öğrenci arkadaşları yahut iyi biçimli ayaklar onu cezbediyordu ve şimdi bu onda kati bir rol oynamaktaydı; bu neden ile terli ayaklardan hoşlanmamaktadır ve kokular konusunda titizdir.
Nevrotik kadınların sıklıkla (âşık olan ve bunu bastıran kadınların) oldukça hasarlı ve pis ayakkabılar giymesi onu sıklıkla şaşırtmıştır.
Yakın zamanlarda ayakkabılara çarpıcı bir ilgi gösteren iki ya da üç yaşlarında bir çocuk ile tanışmıştır. Fiziksel nesneler olarak ayakkabılar diğer şeylere nazaran çocuklara daha doğal gelmektedir.
Profesörün beyanlarında onu şaşırtan yegâne şey niçin kadınların erkeklerden daha teşhirci olduğudur. Hayvanlar mevzubahis olduğunda hakikaten de kendisini daha fazla sergileyen erkektir vs.
STEINER de Hitschmann gibi kendi tecrübelerine istinaden bir ispat sunabilmiştir: Hassas koku duyusu, gençken yeğlemek, bugün hoşlanmamak vs.
Boynun etrafındaki tüyleri fetişist olarak yeğleyen bir kadın tanımaktadır. Kadın, başkalarının koku alamadığı şeylerde kokular tespit eder vs.
[A.] DEUTSCH bir arkadaşı tarafından kendisine bir yıl evvel sunulan bir bildiriyi nakleder; ne var ki o vakitler bu meselenin derinine inmeyi ihmal etmiştir. Bildiri, daha evvel bir yatağı bir kadın ile hiç paylaşmamış olan içine kapanık bir genç adam ile ilgilidir. Annesi o iki buçuk yaşındayken ölmüştür; annesi öldükten sonra yaklaşık yirmi yaşlarındaki teyzesi onların evinde yaşamaya gelmiştir. Bu teyze, her zaman ayağının ucuyla organa dokunacak şekilde oturur. Bu utangaç genç adam, öğrenci kulübü biraderlerinden[24] birisinin daha sonraları cinsel ilişkiye girmiş olduğu karısına âşık olmuştur. Bu kıza olan aşkında belirli bir fetişist koşulun (ayak) etkin olması muhtemeldir.
Yakın zamanlarda Deutsch, örgülü saçlarının altından mürebbiyesini ovalayan dört yaşındaki bir oğlana ilişkin bir rapor almıştı; bunun üzerine kız fazlasıyla heyecanlı bir hâle geliyor ve oğlanı şiddetle kendisine bastırıyordu. Belki de burada bir saç fetişinin başlangıcı yatıyordur.
FEDERN tüm fetişizm vakalarında fetişizmin yegâne belirti olmadığına, aksine, söz konusu kişinin fetişizm ile daima bastırmanın karmaşık psikonevrotik belirtilerini gösterdiğine işaret etmek ister.
Duymuş olduğumuz vakalarda daima cinsel güçsüzlükten doğan şiddetli huzursuzluklar olduğundan bu insanların cinsel ilişkiyi tamamına erdirip erdiremeyeceğinin soruşturulması uygundur. (PROF. FREUD: Elbette, şayet fetiş mevcutsa.) Bastırma cinsel güçsüzlüğe ait değil midir? Bastırmanın olmadığı fetişizm yok mudur? Yahut şayet koklama dürtüsü[25] daha sonraları bastırılacak bir nesneye yönelmediyse fetiş için bir koşul olmayacak mıdır?
Federn bir kıyafet fetişizmi ve cinsel güçsüzlük vakasını tedavi ettiyse de onu iyileştirmeyi başaramaz. Buradaki etiyoloji kız kardeş ile teşhirci bir ilişkide yatar.
JOACHIM karmaşanın bölünmesinden söz edildiğinde Krafft-Ebing tarafından nakledilen, burun deliği ve kulaklara sıra dışı bir beğeni gösterilen ve buna ek olarak bunları cinsel ilişkide kullanan yahut en azından kullanma girişiminde bulunan sapkınları ilgilendiren iki vaka öyküsünü hatırlar. Belki de bu vakaları çocuklar arasında sık olan, burundan ve kulaktan çıkan atıkları yalamak ya da yemek ile ilgili olan libidinal sürece indirgemek mümkündür. Kocasının kulağını daima yalayarak temizleyen bir kadını hatırlar. Burundan öpmeler vuku bulur. Kulak memesi yalamak yaygındır ve Napolyon’un da bu alışkanlığa sahip olduğu söylenegelir.
SADGER daha evvel Salzburg’taki sunumunda[26] bahsettiği bir eldiven fetişi vakası getirdi. Hasta, yalnızca, kendisi için dışkının zarif bir hatırlatıcısı olan kahverengi, sarı ya da kırmızı renkteki çocuk eldivenleri giymekteydi. Bu eldiven fetişizmi açık bir şekilde anal erotizmin bir ikamesiydi.
(Federn hastanın bir dışkı bulaştırıcısı olabileceğini düşünür; öyle ise eldivenler onu aksi takdirde ona bunu hatırlatacak olan bulaştırmayı önleyecektir.)
Saç örgüsü belki de tıpkı eldivendeki parmaklar gibi bir penis sembolü olarak iş görebilir.
ADLER profesörün ifadelerini fetişizmin açıklaması hususunda daha az kayda değer bulur. Bununla birlikte fetişizm, Adler’e göre, nevroza ilişkin bizi meşgul eden tüm derin bağlantılardan çok daha fazla alanımız ile ilgilidir ve kısmen bastırma kadar sağlam kısmen [ise] erojen bölgeler kadar tartışmalıdır.
Bu problemlerin en önemlisi kesinlikle anal erotizme yaklaşıklıktır ve yakın zaman içerisinde anal erotizmin belirteçleri olmadan nevroz olmayacağını göstermek mümkün olacaktır. Adler uzunca müddettir bu izleri araştırmakta ve onlara tekrar tekrar atıfta bulunmaktadır.
Ayrıca fetişizm her analizde bir yerlerde gösterilebilir (bilhassa da yaygın olan ayakkabı fetişizmi). Adler şimdiye dek bunu göstermeyen, elbette ki hastanın bundan açıkça mustarip olduğu tek bir histeri vakası görmemiştir.
Adler ayrıca saldırgan dürtü üzerine çalışmasında dürtülerin dönüşümünün anlamlı karakter özelliğinin her bir nevrozda belirtilebileceğini işaret etmiştir[27]; dürtünün en farklı evreleri daima yan yana bulunur (ham ve çıplak, ketlenmiş, yüceltilmiş vs.). Ayrıca yakın zamanda Adler, nevroz için büyük önem taşıyan bir noktayı, nevrozun patlak verişinin dolaysız güdüsünü dikkatimize sundu. Fetişizm durumunda böylesi bir güdü varsayılmamalıdır lâkin bu hâlihazırda nevroza yönelik çocuksu eğilimden doğmuş ve onu ima ediyor olabilir. Bu eğilimin kökeni tek biçimli olmak zorunda değildir. Adler’in tecrübelerine göre ayak fetişizminde köken genel olarak terli ayak anılarıyla (kişinin yalnızca kendi ayağı değil de babasının, erkek kardeşinin vs. ayağı) ilgilidir. Tüm bu hastalarda korku organı bilhassa gelişmiştir ki bu muhtemelen her türden kokuya karşılık yoğun meşguliyete indirgenebilir. Nevrotik görüntüyü üreten bu özelliklerin toplamı bir bütün hâlinde ifade edilebilir. Bastırma fenomeninin altında yatan şey tüm vakalarda esasen kirlenme korkusundan doğan alçalma korkusudur.[28] Bu hastada hassasiyet olarak isimlendirilmesi gereken bir duygusal eğilimi ortaya çıkarır. Kendisinden akut bir atağın, belirtinin vb. doğduğu bu hassasiyet nevrozların birliğinin çekirdeğini biçimlendirir.[29] Pisliğe yönelik meyil bazen öyle kuvvetlice aşikârdır ki bir kimse onu esas olan yerine sayar, ne var ki, hâlihazırda bu daima ebeveynlere yönelik saldırganlık ile karakterize olan bir tepkidir. Böylelikle bunda birisi, çoktan, yaşamdaki tüm tezahürlere yayılan, nevrozda kısmî ketlenmeye yol açan kuvvetli saldırgan dürtüyü keşfedebilir.
Adler bizi nevrozun yapısına bu kadar derinden yönlendiren sunuma, kesin olarak kendi konumunu ekleyebileceğine inanmakta ve bir süre sonra konunun daha ileri açıklamalarına varmayı ummaktadır.
BASS kendisinin hafif seviyedeki saç fetişizminin kokulara yönelik kuvvetli bir algı ile ilişkili olduğunu teyit eder. Hassas bir burun babasının ailesinden geçmiştir. Ayrıca o güzel ayaklara yönelik bir beğeniye sahiptir lâkin bu bağlamda onun çocukluk anıları, kuralları itibariyle, görsel bir doğaya sahiptir (hafifçe röntgenci) ve onun ayak fetişi biçiminde görünüş kokudan iyi biçimli bir ayaktan tüm bedenin yapısına dek çok daha büyük bir rol oynar.
Kulakları yeğlemek muhtemelen emme esnasında kulak memelerini çekiştirme alışkanlığına dek izlenebilir.
PROF. FREUD, sonuçlandırmak maksadıyla, öncelikle ufuk açıcı olan ve boşlukları dolduran yorumlar için minnettarlığını bildirir ve akabinde bazı ilave düşünceler, bilgiler ve cevaplar verir.
Freud, Krafft-Ebing ve onunla pek çoklarının temsil ettiği gibi ayak fetişizmi ile mazoşizm arasındaki bağlantıya çok az dikkat çektiğini belirtir. Bu bağlantının ikincil bir doğada olduğuna inanır. Stekel’in vakası inkâr edilemez kati güçlükler barındırmaktadır lâkin nevroz ve sapkınlığın güçlüğü daha hafif olmalıdır. Bununla birlikte idrar sapkınlığı ise pek de kafa karıştırıcı değildir (burada da koku esas roldedir) lâkin hiçbir durumda bu fetişizm olarak belirtilmemelidir zira bu bir idealizasyon meselesi değildir.
Hitschmann oldukça ilginç bir tasdik sunar.
Joachim’in burun ve kulakları yeğlemeye ilişkin varsayımına cevap olarak bu noktada birisinin daha az spekülasyona ve daha çok analize girişmesi gerektiği vurgulanmalıdır. Spekülasyon ile bir kimse mendil fetişi işe el ile silmek arasında bile gönülsüzce terk edilecek olan bir bağlantı kurabilir. Her durumda bu kimselerin koku duyusunun ayırt edilmesi önemlidir.
Adler’in bunun o kişi için önem arz eden diğer insanların kokularına ilişkin bir mesele olabileceğine ilişkin yorumu ilgi çekicidir ve doğal olarak gözden kaçırılmamalıdır. Adler’in diğer yorumları düşündürücü olsa da Adler’in formülasyonu ile hemfikir olamaz.
Akabinde Prof. Freud Adler’in terminolojisi (alçalma, hassasiyet vb.) daha ziyade felsefeye ve akademik psikolojiye ait olsa da Adler’in görüşleri ile pek çok açıdan uyum içerisinde olabileceğine inandığı bir çözümün aklına geldiğini bildirir. Onun varsayımlarını kendi dilimizde şu şekilde ifade edebiliriz: Libidinal dürtülerin bastırılması ego dürtüsünden, kendini koruma dürtüsünden kaynaklanır. Dolayısıyla bu iki dürtü arasındaki çekişmeye ilişkin bir meseledir: Bu dürtülerden bir tanesi bireyi korumaya çalışır iken diğeri türlerin hedeflerine istinaden onu feda etmeyi dener. Bu önermenin doğru olduğunu varsaymak Adler’in formülasyonlarını değiştirecek ve onları genel bir formülde özetleyecektir.[30]
Adler’in evvela nevrozların birliğini araması ve onu aradığı yerde bulması Freud’u hayretler içerisinde bırakır. Biz bunları libidonun kaderi ile ilgili olmaları, istisnasız olarak erotizmin normal ifadelerinin ikame oluşumları olmaları gerçeğinde buluyoruz.
FREUD’UN FETİŞİZME ATIFLAR BARINDIRAN ESERLERİNİN KAYNAK DİZİNİ
Cinsellik Üzerine Üç Deneme (1905). S.E., 7. [Sigmund Freud, Cinsellik Üzerine çev. Emre Kapkın (İstanbul: Payel, 2015).]
Jensen’in Gradiva’sında Sanrılar ve Düşler (1907). S.E., 9. [Sigmund Freud, Sanat ve Sanatçılar Üzerine çev. Kâmuran Şipal (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001: 245-335)]
Bir Takıntılı Nevroz Vakası Üzerine Notlar (1909). S.E., 10. [Sigmund Freud, Olgu Öyküleri II çev. Ayhan Eğrilmez (İstanbul: Payel, 1996: 29-110).]
Leonardo da Vinci ve Onun Bir Çocukluk Anısı (1910). S.E., 11. [Sigmund Freud, Sanat ve Sanatçılar Üzerine çev. Kâmuran Şipal (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001: 9-100)]
Totem ve Tabu (1913). S.E., 13. [Sigmund Freud, Totem ve Tabu çev. Zehra Aksu Yılmazer (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2021).}
Bastırma (1915). S.E., 14. [Sigmund Freud, Metapsikoloji çev. Emre Kapkın & Ayşen Tekşen Kapkın (İstanbul: Payel Yayınları, 2013: 135-154)]
Psikanalize Giriş Konferansları (1916-1917). S.E., 16. [Sigmund Freud, Ruhçözümlemesine Giriş Konferansları çev. Emre Kapkın & Ayşen Tekşen (İstanbul: Payel Yayınları, 2016).]
[1] 1923 ve 1924 yıllarında cemiyetin diğer üyelerince tutulan tutanaklar muhafaza edildi ve yayınlandı. Bkz. “Discussions on Therapeutic. Technique in the Vienna Psychoanalytic Society” [“Viyana Psikanaliz Cemiyetinde Terapötik Teknik Üzerine Tartışmalar”] ed. H. Lobner (1978). Ayrıca bkz. 1912 ve 1913 yıllarında iştirak ettiği toplantılarda Viyana Cemiyetindeki tartışmaları kendi günlüğüne kaydeden Lou Andreas-Salomé (1964).
[2] VIII. Kutu, “II. Periyot”, Otto Rank Collection, Rare Book and Manuscripts Library, Columbia University. Belgeyle birlikte, Freud’un ayak fetişizmi üzerine bir sunum yaptığı 11 Mart 1914 toplantısının tutanaklarının daktilo yazısı da bulunuyordu (Nunberg ve Fedem, 4. Cilt, s. 243-246). Görünüşe göre Rank fetişizm fenomenini araştırmaya başlamış ve 1909 tarihli esas tutanakları ödünç almıştı.
[3] Bkz. Nunberg ve Federn, 2. Cilt, s. 163. Bu toplantının gerçekleştiği vakitlerde Alfred Adler (1870-1937) psişik üst yapı, organ yetersizliği ve saldırganlık üzerine teorilerini geliştirmişti. Takip eden yılda nevrozun izini yetersizlik hissinde süren ve “eril protesto” üzerine olan ilk makalelerini yayınlamıştı. Freud ile 1911’deki hizipleşmenin ardından Adler ve takipçileri Bireysel Psikoloji Cemiyetini (esasen Serbest Psikanaliz Araştırmaları Cemiyeti idi) kurdu. Birinci Dünya Savaşı’ndan evvel Wilhelm Stekel (1868-1940) kaygı ve düş dili üzerine geniş kapsamlı çalışmalarını sunmuştu. Stekel, Freud ve diğer üyeler arasında onun Zentralblatt editörlüğü üzerine tartışmalar ayrılığına yol açmadan evvel, 1912 yılına kadar Viyana Cemiyetinin bir üyesi olmuştu. Adler ve Stekel ile Paul Federn (1872-1950), Eduard Hitschmann (1871-1958), Isidor Sadger (1867-?) ve Maxim Steiner (1874-1942) Viyana’da psikanaliz uygulayan ilk kişiler oldular. Sadger psikobiyografi alanının kuruluşuna destek oldu. 1922 yılında Hitscmann Viyana’daki ilk psikanalitik kliniğin kurucusu ve müdürü oldu. Hugo Heller (1870-1923) Papers on Applied Psychoanalysis [Uygulamalı Psikanaliz Üzerine Makaleler]’in ilk iki sayısını, Imago’yu ve Internationale Zeitschrift für Psychoanalyse [Uluslararası Psikanaliz Dergisi] yayınlayan kitap şirketinin sahibiydi. Alfred Bass, Adolf Deutsch, Edwin Hollerung ve Hugo Schwerdtner 1909’da toplantılara katılmayı kestiler; Albert Joachim 1910’dan sonra toplantılara katılmadı. Bu toplantıda olmasa da müzik eleştirmesi Max Graf (1875-1958), Rudolf Reitler (1865-1917) ve yazar Fritz Wittels (1880-1950) Freud’un bu vakitlerdeki en yakın takipçileri arasında sayılmalıdır.
[4] Fransız deneysel psikolog Alfred Binet (1857-1911) 1887 yılında Revue philosophique’te [Felsefî İnceleme] yayınlanan (24. Cilt, Temmuz-Aralık, s. 143-167, 252-274) “Le fétichisme dans l’amour”u [“Aşkta Fetişizm”] yazmıştı ve bu yayın 1888 yılında küçük değişiklikler ile onun Études de psychologie expérimentale’inde [Deneysel Psikoloji Çalışmaları] yeniden yayınlandı (Paris: O. Doin). Binet bir gözlem yahut cinsel uyarım esnasında vuku bulan ve genellikle çocukluktaki cinsel uyanış olan bir olayın neticesinde fetişizmin ortaya çıktığını iddia etti. İddiasına göre yaşamın ilerleyen yıllarında izlenim ve uyarım arasındaki çağrışım yeniden kuvvetleniyordu. Freud (1905) Cinsellik Üzerine Üç Deneme’nin 1920 baskısında Binet’nin teorisini yorumladı: “Derinlemesine psikanalitik araştırma Binet’nin savı üzerine adilane bir eleştiri sunar. Bu mesele ile ilgilenen tüm gözlemler, olguyu açıklayacak hiçbir yan koşul olmaksızın fetişin cinsel ilgi uyandırdığı bir ilk karşılaşmayı kaydetmiştir. Dahası, tüm bu “erken” cinsel izlenimler beş ya altı yaş sonrası ile ilişkiliyken psikanaliz yeni patolojik fiksasyonların bu kadar geç vuku buluşu konusunda kuşkuludur. Doğru açıklama, fetişin görünümünün ilk anısının ardında cinsel gelişimin altta yatan ve unutulmuş bir evresi olduğudur. Bir “perde anı” gibi fetiş bu evreyi temsil eder ve böylelikle onun kalıntısı ve çökeltisidir. Bu erken çocuksu evrenin fetişizme yönelmesi gerçeği, fetiş seçimi gibi, yapısal olarak belirlenmiştir” (s. 154-155, n.). 1886 yılında Viyana Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü ve Viyana Algemeines Krenkenhaus’un [Viyana Devlet Hastanesi] psikiyatri kliniğinin müdürü olan Richard von Krafft-Ebing (1840-1902) cinsel patolojilerin ilk sistematik psikiyatrik tanımı ve açıklaması olan Psychopathia Sexualis’i [Cinsel Psikopatoloji] yayınlamıştı (İngilizce çevirisi için Wedeck [1965]). Binet’nin çağrışım teorisine karşıt olarak Krafft-Ebing cinsel patolojinin kalıtsal psikopatik yapının bir parçası olduğunu öne sürmüştü. Fetişizmin doğuştan olmayıp edinildiği konusunda Binet ile hemfikirdi lâkin genel bir psikopatik eğilimin hastalığa yatkınlığa meydan verdiği görüşünü sürdürüyordu. Binet ve Krafft-Ebing’in teorilerinin bir karşılaştırması için bkz. Sulloway (1979, s. 279-289). İsviçreli psikiyatrist Auguste Forel (1848-1931) 1879’dan 1898’e dek Zürih yakımlarındaki Burghözli Akıl Hastanesi’nin müdürüydü. Zihinsel terapide hipnozun ilk savunucularından birisi oldu. Forel’in Die sexualle Frage’si [Cinsel Soru] (İngilizce çevirisi için Marshall [1908]) Krafft-Ebing’in fetişizm açıklamasını benimsedi. Alman psikiyatrist ve seksolog Iwan Bloch (1872-1922) bir psikiyatrist tarafından cinsel uygulamaların ve patolojilerin erken bir kültürlerarası karşılaştırması olan Beiträge zur Aetiologie der Psychopathia sexualis’i [Cinsel Psikopatinin Etiyolojisine Katkı] kaleme aldı.
[5] Esas metinde “F.”. Rank’ın kısaltmalara başvurduğu her yerde çeviri ifadenin kısaltılmamış hâlini sunar.
[6] Psychopathia Sexualis’te (Wedeck, 1965, s. 195) Krafft-Ebing şöyle yazar: “Diğer cinsiyetten insanların belirli tikel fiziksel özelliklerine yönelik bu tercih – aynı şekilde, gösterilebileceği üzere, bununla birlikte belirli psişik özelliklere yönelik tercih – Binet’nin (Du [sic] fétichisme dans l’amour’unu” (Revue philosophique, 1887) ve Lombroso’yu (Bu çalışmanın ikinci baskısının İtalyanca baskısının girişi) takip eder, ben “fetişizm” dedim zira bedenin belirli kısımlarına (hatta kıyafetlere) yönelik bu heves ve onlara tapınma, cinsel itkilere itaat, sıklıkla akla dini kültlerde kalıntılara, kutsal nesnelere vb. gösterilen hürmeti getirir.
[7] Binet’ye göre “majör fetişizm” (grand fétichisme) açıkça cinsel ilgiye hâkim iken “minör fetişizm” (petit fétichisme) cinsel çekimin nedenleri arasında gizli bir bileşen gibi iş görür.
[8] Alm. “Die Liebesbedingungen”, ç.n.
[9] Alm. “Mutterätiologie”, ç.n.
[10] Freud’un cemiyet karşısında gerçekleştirdiği “Erkeklerin Yaptığı Özel Bir Tür Nesne Seçimi Üzerine” başlıklı 19 Mayıs 1909 tarihli sunum hem aşkın koşullarını hem de maternal etiyolojinin yapısının bütününü tartışmaktaydı (bkz. Nunberg ve Federn, Vol 2., s. 237-258; Freud, 1910).
[11] Alm. “den Sehtrieb”, ç.n.
[12] Alm. “der Schaulust”, ç.n.
[13] Freud (1915) “Bastırma” başlıklı makalesinde ideallerin oluşumunu açıklamaya ve fetişizmi örneklemeye geri döner: “Dolayısıyla bastırma fazlasıyla bireysel biçimde davranır. Bastırılmış olanın her bir türevinin kendi özel değişimi olabilir; biraz az ya da biraz fazla çarpıtma tüm sonucu değiştirir. Bu bağlamda nasıl olup da insanın en fazla yeğlediği nesnelerin, ideallerinin en fazla tiksindikleri nesnelerle aynı algılardan ve deneyimlerden geliştiğini ve başlangıçta bunların birbirlerinden yalnızca hafif değişikliklerle ayrıldıklarını anlayabiliriz. Aslında, fetişin kökenini izlerken bulduğumuz gibi özgün dürtüsel temsilcinin ikiye bölünmesi, biri bastırmaya uğrarken diğerinin tam da bu yakın ilişki nedeniyle idealleştirmeye uğraması olasıdır.” (s. 150) [Türkçesi Sigmund Freud, Metapsikoloji çev. E. Kapkın & A. Tekşen Kapkın (İstanbul: Payel, 2013: 145-146)’dan alınmış ve burada kısmen değiştirilmiştir, ç.n.]
[14] Metnin aslında “ve” bağlacından sonrası şu şekildedir: “deswegen werden die Kleider zum Fetisch erhoben”. “Erheben” için bkz. “Analizde İnşalar (1937)’deki” 5. dipnot: https://freudcupsikanalizdernegi.com/analizde-insalar-1937-sigmund-freud/ (Erişim Tarihi: 26.03.2022), ç.n.
[15] Freud fetişizm ve koprofilik dürtü arasındaki bu ilişkiye “Bir Takıntılı Nevroz Vakası Üzerine Notlar’da” (1909), s. 247, n. 2) ve Üç Deneme’ye 1910’da eklenen bir dipnotta (1905, s. 155, n. 2) değinmiştir.
[16] “Hâline gelir” şeklinde Türkçeye çevrilen “erhoben” için bkz. 10. dipnot, ç.n.
[17] Freud’un “çözüm”ünün Almancası şu şekildedir: “Triebunterdrückung, partielle Verdrängung u. Erhebung des einen Stücks des verdrängten Komplexes zum Ideal.”, ç.n.
[18] Alm. “die Vorstellung”, ç.n.
[19] 22 Aralık 1909’daki toplantıda Stekel fetişizm açıklamasına aynı vakaya bir atıf olabilecek şu sözleri eklemişti: “Sıklıkla arzu bir topçunun (Kanonier) ayağına atıfta bulunmaktaydı… bunun açıklaması ziyadesiyle basittir. Bu vakalarda ayak fetişizmi karşısında mücadele mastürbasyon karşısında mücadele ile çakışır; “Kanonier” “ka onanie” manasına gelir [Viyana ağzında “mastürbasyon yok”]…” (Nunberg ve Federn, 2. Cilt, s. 370).
[20] Freud’un da atıfta bulunduğu, sıklıkla Aziz Augustinus’a yahut Clairvuxlu Bernard’a atfedilen Latince deyiş. “İdrar ile dışkı arasından doğarız” manasına gelir. Krş. Sigmund Freud, Olgu Öyküleri I çev. Ayhan Eğrimez içerisinde “Bir Histeri Olgusunun Çözümlemesinden Parçalar (“Dora”) (1905 [1901]) (İstanbul: Payel Yayınları, 1998: 57) ve Sigmund Freud, Uygarlığın Huzursuzluğu çev. Haluk Barışcan (İstanbul: Metis Yayınları, 2011: 64 n.), ç.n.
[21] Alm. “die Vorstellung”, ç.n.
[22] Alm. “Kindheitsvisionen”, ç.n.
[23] Alm. “ein bisschen [sic] homosexuell”, ç.n.
[24] Alm. “Korpsbruders”, ç.n.
[25] Alm. “Riechtrieb”, ç.n.
[26] Sadger 1908’in Nisan ayında Salzburg’ta gerçekleşen ilk uluslararası psikanalistler kongresinden bahsetmektedir.
[27] Bkz. Adler (1908).
[28] 23 Aralık 1908’deki toplantıda Adler ilk kez “alçalma korkusunun” önemini tartışmaya açtı (Nunberg ve Federn, 2. Cilt, s. 97-98). [Alm. “die Furcht vor Degradierung”, ç.n.]
[29] Bu açıklama Adler’in cemiyete egonun hassasiyetinin nevrozun birleştirici nedenini yapılandırdığına yönelik olan, daha sonraları “Über neurotische Disposition’da” [“Nevrotik Yatkınlık Üzerine”] (Adler, 1909) geliştirdiği teorinin ilk ifadesini içerir.
[30] 2 Haziran 1909 tarihli toplantıda, Adler’in nevrozların birliği üzerine olan makalesine cevabında Freud Adler tarafından beyan edilen fikirlere tam bir karşılık verir (Nunberg ve Federn, 2. Cilt, s. 259-274).