Çeviri

İlkel Kelimelerin Karşıt Anlamları (1910) – Sigmund Freud

Benim[1] Düşlerin Yorumu’nda analitik çalışmamın o vakitler anlayamadığım bulgularından biri üzerine bir ifadede bulunmuştum. Bu incelemenin ön sözü olması için onu yineleyeceğim[2]:

“Düşlerin zıtlıklar ve çelişkiler kategorisine muamelesi ziyadesiyle dikkate değerdir. Bu basitçe göz ardı edilmiştir. Rüyalar söz konusu oldukça “hayır” namevcut gibidir. Onları bir araya getirmeye ya da bir ve aynı şeylermiş gibi temsil etmeye yönelik özgül bir yatkınlık gösterirler. Dahası, rüyalar herhangi bir öğeyi istekli karşıtıyla temsil etmek konusunda kendilerini özgür hissederler. Dolayısıyla ilk bakışta bir zıtta meydan veren bir öğenin rüya düşüncelerinde olumlu ya da olumsuz olarak mevcut oluşu üzerinde karar kılmanın bir yolu yoktur.”[3]

Öyle gözüküyor ki antik düş yorumcuları bir şeyin rüyada aksi anlama gelebileceği mefhumunun en aşırı kullanımını gerçekleştirmişlerdir. Tüm rüyaların bir anlamı olduğunu ve yorumlanabileceklerini kabul ettikleri ölçüde bu olasılık çağdaş rüya çalışmaları tarafından da sıklıkla kabul görür.[4] Rüyaları bilimsel çizgilerde yorumlamakta beni takip edenlerin de yukarıda alıntılanan ifadenin bir doğrulamasını bulmuş olduklarını varsayarsam bana karşı çıkılacağını zannetmiyorum.

Rüya işinin olumsuzlamayı [negation] göz ardı etmek ve zıtlıkları ifade etmekte aynı araçları işe koşmak konusundaki biricik eğilimini filolog Karl Abel’in 1884’te ayrı bir kitapçık olarak yayımlanan ve bir sonraki yıl yazarın Sprachwissenschaftliche Abhandlungen’ine dâhil edilen [Filolojik Denemeler] eserini okuyana dek anlayamadım. Konu burada Abel’in makalesinden oldukça önemli paragrafları (oldukça önemli örnekleri atlayarak da olsa) aynen alışımı meşru kılmak için kâfidir. Bunlardan rüya işinin yukarıda tarif ettiğim hayret verici davranışının bizim tarafımızdan bilinen en eski dillerdeki bir özellik ile özdeş olduğunun bilgisini ediniriz.

Hiyerogliflerden çok daha önceleri ortaya çıkmış olması gereken Mısır dilinin eskilliğini vurguladıktan sonra Abel şöyle yazar (1884, 4):

“İmdi, Mısır dilinde, ilkel dünyanın bu yegâne yadigârında, biri diğerinin tam zıttı olacak şekilde iki anlama karşılık gelen hatırı sayılır miktarda kelime vardır. Saçmalığın böylesi hayal edilebilir ise varsayalım ki Almancadaki “güçlü” kelimesi hem “güçlü” hem de “zayıf”, Berlin’de “ışık” kelimesi hem “ışık” hem “karanlık” anlamına gelsin, Münih’te bir vatandaş biradan bahsederken “bira” derken diğeri su için de yine “bira” desin. Düzenli olarak Antik Mısırlıların kendi dillerinde riayet ettikleri şaşırtıcı uygulama budur. Nasıl olur da bir kimse inançsızlık içinde başını salladığı için suçlanabilir?” (Örnekler atlanmıştır.)

(1884, 7): “Karşıt anlamlara dair bu ve benzeri pek çok örneğin ışığında, bir dilde en azından, aynı anda bir anlama ve onun zıddına hasredilen çok sayıda sözcük olduğu şüphe götürmez. Şaşırtıcı olsa da bir gerçek ile karşı karşıyayız ve onunla hesaplaşmamız gerekir.”

Yazar bu durumların kelimelerin sesteşliği öne sürülerek açıklanışını reddeder ve bu durumu Mısır’daki zihinsel gelişimin düşük oluşuna bağlayan açıklamaları reddetmekte de aynı şekilde kararlıdır:

(1884, 9): “Fakat Mısır değil bir saçmalıklar diyarı olmak, bunun tam tersiydi. Aksine, insan aklının gelişiminin beşiklerinden bir tanesiydi….  Saf ve asil bir ahlâkı kabul etmiş ve bugün medeniyeti ellerinde bulunduran kimselerin kana susamış putlara bir adak olarak insan kurbanları katlettiği çağlarda On Emir’in büyük bir kısmını açık ve kesin şekilde ifade etmişti. Elbette böylesine karanlık bir çağda adalet ve kültürün meşalesini yakan bir halk gündelik konuşma ve düşünme hususunda aptal olamazdı…. Herhâlde cam yapabilen, makineler ile büyük taş kütlelerini havaya kaldıran ve hareket ettiren insanlar bir şeyi eş zamanlı olarak kendisi ve zıddıyla ifade etmeyecek mantığa sahip olmalıdır. Öyle ise bu durumu Mısırlıların böylesine garip bir şekilde çelişkili bir dile meydan verişi ile nasıl bağdaştıracağız?… karşılıklı olarak alabildiklerine düşman fikirlere bir ve aynı fonetik aracı verişlerini ve birbirlerine en zıt şeyleri bir çeşit ayrılmaz birlik içerisinde tutturmalarını nasıl bağdaştıracağız?”

Bir açıklamaya girişilmeden evvel Mısır dilinin bu akıl almaz davranışının ileriki bir safhasından da bahsedilmelidir. “Mısır dilinin kelime dağarcığındaki tüm tuhaflıklardan belki de en olağan dışı olanı karşıt anlamları bir araya getiren kelimelerden ziyade, iki karşıt anlamlı sözcüğün bu iki bileşenden sadece birisinin anlamını taşıyacak bir bileşik oluşturmak suretiyle bir araya gelişinden müteşekkil bileşik sözcükler içermesidir. Dolayısıyla bu olağan dışı dilde yalnızca aynı şekilde “güçlü” ya da “zayıf” ya da “emir” ya da “itaat” anlamlarına gelecek kelimeler yoktur, aynı zamanda, “yaşlı-genç”, “uzak-yakın”, “bağlı-ayrı”, “dış-iç” gibi bileşikler vardır… bu bileşikler karşıtlıkların iki ucunu bir araya getirmelerine rağmen sırasıyla yalnızca “genç”, “yakın”, “bağlı” ve “iç” anlamlarına gelirler. Dolayısıyla bu bileşik sözcüklerde karşıt kavramlar pekâlâ niyetli bir şekilde bir araya gelirler. Çincede sıklıkla olduğu gibi üçüncü bir kavramı üretmek için değil de karşıt kısımlardan yalnızca – kendiliğinden de aynı anlama sahip olabilecek – bir tanesini ifade etmek için bileşikler kullanılır.”

Ne var ki bilmecenin çözümü göründüğünden kolaydır. Kavramlarımız anlamlarını mukayeselere borçludur. “Şayet her zaman ışık olsaydı ışığı karanlıktan ayıramaz olmamız gerekirdi ve sonuç olarak ne ışık kavramına ne de onun kelimesine sahip olabilirdik…” “Bu gezegendeki her şeyin göreceli olduğu ve yalnızca diğer şeylerle ilişkilerinden farklılaştırılabildiği ölçüde bağımsız bir varoluşa sahip olduğu açıktır…” “Bu yol ile her kavram karşıtının ikizi olduğundan nasıl olur da ilk seferde düşünülebilir ve nasıl olur da onu anlamaya çalışan diğer insanlara zıddıyla mukayese edilmeden aktarılabilir…?” (1884, 15): “Güçlülük kavramı zıtlığın karşıtı olmak dışında açıkça ifade edilemeyeceğinden, “güçlüyü” belirten kelime “zayıfın”, başlangıçta onu var eden şey olarak, eş zamanlı bir hatırasını içerir. Gerçekte bu kelime ne “gücü” ne de “zayıflığı”, onları eşit derecede var eden birbirleriyle ilişkilerini ve birbirlerinden farklarını belirtir…” “İnsan hakikaten de en eski ve en basit kavramları birbirlerine karşı zıtlıkları dışında elde edebilmeye muktedir değildi ve karşıtlığın her iki yanını ve birini diğeri ile bilinçli şekilde mukayese etmeden düşünebilmeyi ancak tedrici olarak öğrendi.”

Dil yalnızca bir kimsenin düşüncelerini ifade etmesine değil, esasen onun diğer insanlarla iletişim kurabilmesine yardımcı olduğundan “ilkel Mısırlının” komşusunun “herhangi bir durumda ikiz kavramın hangi yanını kastettiğini anlamasını” nasıl sağladığı sorusu sorulabilir. Yazılı dilde bu alfabetik olanlardan sonra gelen, onlara anlamlarını atayan ve kendileri söze dökülmeyen sözümona “belirleyici” işaretlerin yardımıyla sağlanıyordu. (1884: 18): “Eğer Mısır dilinde “ken” kelimesi “güçlü” anlamına geliyorsa, alfabetik olarak yazılan sesini dik duran silahlı bir adamın resmi, eğer aynı kelimenin “zayıflığı” ifade etmesi gerekiyorsa, sesi temsil eden harfleri çömelen, topal bir figür takip ediyordu. İki anlama sahip diğer kelimelerin büyük çoğunluğuna benzer şekilde açıklayıcı resimler eşlik ediyordu.” Abel konuşma esnasında arzu edilen anlamın bir jest ile belirtildiğini düşünür.

Abel’e göre karşıt çift anlamların “en eski köklerde” vuku bulduğu tespit edilebilir. Dilin gelişiminin sonraki safhalarında bu belirsizlik ortadan kalkmıştır ve Antik Mısır dilinde çağdaş kelime dağarcıklarının kesinliğine dek tüm ara evreler takip edilebilir. “Esasen iki anlam taşıyan bir kelime, iki karşıt anlamın esas kökün özgül bir fonetik “indirgemeye” (düzenlemeye) tâbî tutulması suretiyle daha sonraki dillerde birer anlama sahip olan iki kelimeye ayrılabilir.” Dolayısıyla örneğin hiyerogliflerde “ken”, “güçlü-zayıf” sözcüğü çoktan “ken” yani “güçlü” ve “kan” yani “zayıf” şeklinde bölünür.” “Diğer bir deyişle, yalnızca bir karşıtlık yoluyla ulaşılabilecek olan kavramlar geçen zaman içerisinde insanların zihnine her iki kısımlarının da bağımsızca varoluşunu mümkün kılacak ve buna binaen her bir kısım için ayrı bir fonetik temsilcinin biçimlenmesini sağlayacak şekilde aşina hâle gelir.”

Abel’e göre Mısır dilinde pekâlâ yerleşmiş olan çelişkili ilkel anlamların kanıtı Sami ve Hint-Avrupa dillerini de kapsayacak şekilde genişler. “Bunun diğer dil ailelerinde ne dereceye kadar vuku bulduğu gözlenmeyi bekler zira karşıtlık her ırkın düşünen zihinlerinde esasen mevcut olsa da tanınması ya da kelimelerin anlamlarında her yerde muhafaza edilmesi zaruri değildir.”

Abel daha sonra belli ki bu fenomenin varoluşundan haberdar olmadan kelimelerin çifte anlamlarının mantıksal zorunluluğunu salt teorik temellerde öne süren filozof Bain’e dikkat çeker. Söz konusu paragraf[5] şu cümlelerle başlar:

“Bilginin, düşüncenin ya da bilinçliliğin tümünün temel göreliliği kendini dilde görünür kılmaktan başka hiçbir şeye muktedir değildir. Şayet bilebileceğimiz her şey bir başka şeyin değişimi olarak görülebilirse her tecrübenin iki yanı olmalıdır; ya her kelime iki anlamlı olmalıdır ya da her anlam için iki kelime olmalıdır.”

“Mısır, Hint-Germen ve Arap Dillerinden Karşıt Anlam Örnekleri İçin Ek’ten” filoloji uzmanı olmayan bizleri bile etkileyebilecek birkaç örnek seçiyorum. Latincede “altus” “yüksek” ve “derin”, “sacer” ise “kutsal” ve “melun” anlamlarına tekabül eder; burada, kelimenin sesinde hiçbir değişikliğe gidilmemiş bütünlüklü bir anlam karşıtlığına sahibiz. Karşıtları ayırt etmek için başvurulan fonetik değişiklikler “clamare” (“ağlamak”) – “clam” (“hafifçe”, “gizlice”); “siccus” (“kuru”) – “succus” (“özsu”) gibi örneklerce aydınlatılabilir. Almancada “Boden” [“tavan arası” ya da “zemin”] hâlâ evdeki en yüksek ve en alçak şey anlamına gelir. Bizdeki “bös” (“kötü”) “bass” (“iyi”) kelimesiyle eştir; Eski Sakson dilindeki “bat” (“iyi”) İngilizcedeki “bad’in” (“kötü”) ve İngilizcedeki “to lock” (“kilitlemek”) Almancadaki “Lücke”, “Loch” [“delik”] mütekabilidir. Almancadaki “kleben” [“yapışmak”] sözcüğünü İngilizcedeki “to cleave” (“ayrılmak” [manasında]) karşılaştırabiliriz; Almancadaki “stumm” [“aptal”] ve “Stimme” [“ses”] ve benzeri. Bu yol ile belki de çokça alay edilen lucus a non lucendo’nun[6] türeyişi bir anlam kazanabilir.

“Dilin Kökeni” üzerine denemesinde (1885, 305) düşüncedeki antik güçlüklerin sonraki izlerine dikkat çeker. Bugün bile İngilizler “ohne’yi” ifade etmek için “without” (Almancada “mitohne” [“with-without”]) derler ve Doğu Prusyalı için de durum aynıdır. Bugün Almancadaki “mit’e” karşılık gelen “with” kelimesinin kendisi esasen, “withdraw” ya da “withhold’da”[7] görülebileceği üzere “without” ve “with” anlamlarına gelir. Aynı dönüşüm Almancadaki “wider” (“karşısında”) ve “wieder’de” (“beraberinde”) görülebilir.

Antik Mısır dilinin rüya işiyle mukayese için önemli olan son derece garip bir başka niteliği vardır. “Mısır dilinde kelimeler – görünüşe göre, şimdilik şöyle diyeceğiz – anlamları gibi seslerini de tersine çevirebilirler. Varsayalım ki Almancadaki “gut” [“iyi”] Mısır dilinde olsun. Bu kelime tıpkı “iyi” gibi “kötü” anlamına da gelebilir ve “gut” gibi “tug” olarak da telaffuz edilebilir. Sesin tesadüfî olarak açıklanamayacak kadar sık olan bu tersine dönüşünün pek çok örneği Ari ve Sami dillerinde de verilebilir. Kendimizi öncelikle Germen dilleri ile sınırlayacak olursak: Topf [kap] – pot[8]; boat – tub; wait – äuwen [oyalanmak]; hurry – Ruhe [dinlenmek]; care – reck; Balken [ışın] – Klobe [kütük], club. Diğer Hint-Alman dilleri dikkate alındığında ilgili örneklerin sayıları da artacaktır. Örneğin: capere [Latincede “almak”] – packen [Almancada “ele geçirmek”]; ren [Latincede “böbrek”] – Mere [Almancada “böbrek”]; leaf [yaprak] – folium [Latincede “yaprak”]; dum-a [Rusçada “düşünce”], Θυμός [Yunancada “ruh”, “cesaret”] – mêdh, mêdha [Sanskritçede “zihin”], Mut [Almancada “cesaret”]; rauchen [Almancada “tüttürmek”] – Kur-it [Rusçada “tüttürmek”]; kreischen [Almancada “çığlık atmak” – to shriek [çığlık atmak] vesaire.”

Abel sesin tersine dönüşü fenomenini kökenin ikilenmesi ya da çoğalması olarak açıklamaya çalışır. Bu noktada filolog için bazı güçlükler bulmalıyız. Bu bağlamda çocukların kelimelerin sesleriyle onları tersine çevirerek oyunlar oynamaya düşkünlüğünü ve rüya işinin temsil edici malzemeyi çeşitli amaçlar doğrultusunda ne sıklıkla tersine çevirdiğini hatırlarız. (Burada düzenleri tersine dönen harfler değil imgelerdir). Dolayısıyla sesin tersine çevriminin kökenini daha derin bir kaynağa bağlı etkenden türetmeye daha meyilli olmalıyız.[9]

Rüya işinin makalenin başında bahsedilen özgüllüğü ve filolog tarafından en eski dillerde keşfedilen uygulamanın mütekabiliyetinde düşüncelerin rüyadaki ifadesinin regresif, arkaik niteliğine ilişkin geliştirmiş olduğumuz görüşümüzün bir doğrulamasını görebiliriz. Ve biz psikiyatristler şayet dilin gelişimini daha iyi bilseydik rüyaların diline ilişkin daha iyi bir kavrayış geliştirebileceğimiz ve onları daha iyi çevirebileceğimiz şüphesinden kurtulamayız.[10]

Çeviride Standard Edition’ın XI. Cilt’inin 1957 tarihli baskısı esas alınmıştır. Köşeli parantez içerisindeki dipnotlar S.E. editörlerine, sonlarında “çn” ibaresi bulunan dipnotlar ise bana aittir.

Çeviren: İbrahim Şahin Ateş

 

[1] [1924’ten önceki basımlarda başlık tırnak işareti içerisinde yazılmıştı ve devamında gelen alt başlık şöyleydi: “Karl Abel’in aynı başlığı taşıyan bir kitapçığının (1884) incelemesi”.]

[2] Esas aldığım çeviriye riayet etsem de İngilizceye “primal” olarak çevrilen Almanca kelime “Urwort’tur”. Freud urwort’tan ayrıca aynı yıl yayımlanan Totem ve Tabu’da da (bu makaleye atıfla) bahseder (Krş. Sigmund Freud, Totem ve Tabu çev. Zehra Aksu Yılmazer, İstanbul Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020, 71).. -ur ön eki ilk/asıl anlamlarına karşılık gelir ve Freud’un bu ön ek ile türettiği diğer kelimeler hesaba katıldığında (Urverdrängung, Urvater, Urtrieb, Urbevölkerung…) “ilkel” karşılığının doğru olamayacağı açıktır, çn.

[3] [Düşlerin Yorumu (1900a), Standard Ed., 4, 318.]

[4] Krş. G.H. von Schubert (1814, II. Bölüm).

[5] Bain (1870, 1, 54).

[6] [“Lucus’un” (Latincede “koru”) “lucere’den” (“parlamak”) türediği söylenir zira orası parıldamıyordur. (Quintilian (yaklaşık MS 35-100), De institutione oratoria, I, 6.)]

[7] “Withdraw”: geri çekilmek; “withhold”: alıkoymak, çn.

[8] Sırasıyla: Pot: kap; boat: tekne; tub: küvet; wait: beklemek; hurry: acele etmek; care: bakım, özen; reck: önemsemek; club: sopalamak, çn.

[9] Belki de rüya işiyle karşıt anlamlardan (antithesis) daha da yakın bir ilişkisi olan sesin tersine dönüşü fenomeni için (metathesis) ayrıca Meyer-Rinteln (1910) ile karşılaştırınız.

[10] Kelimelerin esas karşıt anlamlarının çeşitli amaçlar doğrultusunda [bilinçli olarak niyetlenilenin] tam aksini söylemek ile sonuçlanan sürç-i lisanlar tarafından kullanıma hazır bir mekanizma olarak sömürüldüğünü varsaymak akla yatkındır. 

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu