Kadınların Zihinsel Yaşamında Mazoşizmin Önemi (1930) – Helene Deutsch
Kısım[1]
“Dişil”[2] Mazoşizm ve Frijiditeyle İlişkisi
Kadınların analizinde, gelişime eşlik eden çatışmalardan doğan “dişiliğe” dair pek bir şey öğrenmeden önce erillik-karmaşasına aşina olduk. Bu geç tanımanın sebepleri çeşitliydi. Öncelikle analiz, insan zihnini onun ahenginden ziyade ahenksizliği ile tanır ve gözlem mikroskobunu kadınlara çevirdiğimizde, özgül bir ayrım ile onun çatışmalarının esas kaynağının bastırmaya (subdue) yazgılı olduğu erillik olduğunu görürüz. Bunu müteakiben kadınlarda “eril” öğeyi “dişiliklerinin” çekirdeği olarak adlandırabileceğimiz öğeden daha erken ve daha açıkça tanımış oluruz. Kulağa paradoksal gelse de patolojik yapının bir kısmını biçimlendirdiğinde ve yabancı bir beden olarak daha yakın bir dikkati cezbettiğinde daha fazla ilgi ile yaklaşırız. Erkeklerde dişil ve edilgen-mazoşistik olarak adlandırdığımız içgüdüsel eğilimlerle karşılaştığımızda bunun kaynağını ve sebep olduğu ağır sonuçları tanırız. Kadınların durumunda, yaşamlarının en dişil tezahürlerinde bile – âdet, hamile kalma, hamilelik ve doğum – doğalarının çiftcinselliğinin asla tamamen silinmeyen kanıtlarıyla mücadele içerisinde olduklarını keşfettik. Bu sebeple daha önceki yazılarımda[3] erillik-karmaşasının dişil üreme işlevlerinde hangi temel güç ile bir kez daha bastırılmak (subdue) üzere alevlendiğini gösterdim.
Bu makaledeki hedefim farklı. “Dişiliğin”, yani, kadınların zihinsel yaşamındaki edilgen-mazoşistik eğilimi kastediyorum, oluşumunu incelemek istiyorum. Özel olarak evvelâ kadınlarda cinsel ketlenme, yani, frijidite hakkındaki düşüncelerimizi netleştirmek için dişil içgüdünün işlevinin üreme işlevi ile arasındaki ilişkiyi izah etmeye çalışacağım.
Fakat öncelikle erillik-karmaşasına dönelim.
Analiz tecrübesi olan hiç kimse kız çocuklarının libidinal evrimlerinde, oğlan çocukları gibi, edilgen oral ve anal yatırımları bıraktıktan sonra oğlanlarda peniste olduğu gibi doğrudan ve etkin olarak klitorise yönelen bir erotojenite geliştirdiklerinden şüphe edemez. Durumdaki belirleyici etken şudur ki, kati bir evrede, organlarda özneyi mastürbasyon yapmaya iten duyumlar güçlü bir şekilde genitale doğru yönelir ve her iki cinsiyette de “fallik” olarak adlandırdığımız bu bölgedeki yatırımı etkiler.
Penis-hasedi, tüm temel güçleriyle çocuğun ilgisini bedenin bu bölgelerine yönlendiren organlardaki duyumlar olmasaydı asla sahip olduğu büyük önemi elde edemezdi. Küçük kızlarda hasedin narsistik tepkilerini ilk kez üreten budur. Öyle gözükür ki incelemelerinin nihaî sonucu olan kendileri ile oğlanlar arasındaki anatomik farkın tanınışına ancak yavaş yavaş ulaşırlar. Onanizm kız çocuklarına eşdeğer bir haz verdiği müddetçe penisten yoksun olduklarını yadsıyabilir ya da kendilerini bu eksikliğin gelecekte ortadan kalkacağı umuduyla avutabilirler. Gözlemleme imkânı bulduğum bir küçük kız büyük erkek kardeşinin teşhirci öfkesine inatçı ve sıkça tekrarlanan bir iddiayla tepki veriyordu. Yoğun bir zevk ile çekiştirdiği klitorisini ve labiasını neşeyle işaret ederek: “Suzie’nin de var”. Cinsiyetler arasındaki anatomik farkın tedrici kabulüne penis-hasedi ve erillik-karmaşası olarak adlandırdıklarımızın uzlaşısı etrafında sürdürülen çatışmalar eşlik eder.
Küçük kız penis eksikliğini yadsımayı bıraktığında ve ileride bir penise sahip olma umutlarından da vazgeçtiğinde zihinsel enerjisinin hatırı sayılır bir miktarını sancısını (labour) çektiği dezavantajı açıklamaya çalışmak için kullanır. Analizlerimizden, sıklıkla, suçluluk duygusunun ne kadar büyük bir kısmının bu açıklama denemelerinde rol sahibi olan mastürbasyon ile ilişkili olduğunu öğreniriz. Bu suçluluk duygularının kökeni, küçük kızın Ödipus karmaşası henüz ona hiçbir suçun ağırlığını yüklemediği evrede dahi mevcut olduklarından pek açık değildir.[4]
Çocukların doğrudan gözlemi kuşku götürmez bir biçimde gösterir ki ilk onanistik eylemler, dış dünya karşısındaki birincil sadistik doğanın itkilerinden haberdardır.[5] Bir suçluluk duygusunun bu belirsiz saldırgan itkilerle ilişkili olması ihtimâl dahilindedir. Küçük kızın bir zamanlar penise sahip olduğu ve onu kaybettiği yanılsamasının klitoral mastürbasyona yönelik birinci, sadistik, etkin eğilimlerle bağlantılı olması muhtemeldir. Klitorisin etkin işlevinin anı izleri sayesinde geçmişte penise mukabil etkin bir organa sahip olunduğu kararına varılır. Akabinde hatalı hüküm verilir: “Bir zamanlar penisim vardı.”
Kızın kaybını açıklamayı denemek için düzenli olarak başvurduğu bir başka yol bunun için annesini suçlamaktır. İlginçtir ki baba küçük kızın penisinin olmaması sebebiyle suçlandığında onun tarafından iğdiş edilme, tecavüz-düşlemleri biçiminde bu fikre eklenerek çoktan libidinal önem kazanmıştır. Saldırganın baba olması gerektiğine yönelik isteğin reddi, bu erken dönemde dahi, ileride tekrar edeceğim üzere, çocuksu dişil tutumunun reddini işaret eder.
“Cinsiyetler Arasındaki Anatomik Farkın Bazı Psişik Sonuçları” makalesinde Freud küçük kızın bir cinsel nesne olarak babasına dönüşünü bu anatomik farkın doğrudan bir sonucu olarak görür. Freud’un görüşüne göre iğdiş edilmeden Ödipus karmaşasına gelişim, organ-aşağılığının narsistik yarasından telâfiye geçişi içerir: Yani, bir çocuk arzusu doğar. Bu kızlarda Ödipus karmaşasının kaynağıdır.
Bu makalede Freud tarafından güzergâhı belirlenen düşünce çizgisini takip edeceğim. Fallik evrenin ardından oğlanın Ödipus karmaşasını ve fallik mastürbasyonu bıraktığı yerde kızın gelişiminde araya giren “fallik-sonrası” diyebileceğimiz bir evre vardır; bu evrede onun kadınlığının kaderi üzerine mühür vurulur. Ne var ki vajinal yatırım hâlâ eksiktir.
Olağanca çabama rağmen çocuklukta vajinal haz-duyumlarına işaret eden ifadeleri onaylamaya muktedir değilim. Bu gözlemlerin doğruluğundan bir şüphem yok fakat bu durumda yalıtılmış istisnalar çok az şeyi kanıtlıyor. Ben gözlemlerimde iki örnekte ergenlikten önceki vajinal uyarılmaların ve vajinal mastürbasyonun varoluşuna ilişkin çarpıcı kanıtlar elde ettim. Her ikisinde de bekâretin kaybı ile baştan çıkarılma yaşamda oldukça erken vuku bulmuştu.[6] Sahip olduğu tüm biyolojik önem ile şayet çocuklukta bir vajinal evre olsaydı hiç şüphesiz ki gelişimin diğer çocuksu evreleri gibi analitik malzememizde düzenli olarak görülmekten geri kalmazdı. Kadının “anatomik kaderindeki” en güç etken, libidosunun hâlen dengesiz, olgunlaşmamış ve yüceltmeye muktedir olmadığı bir zamanda yeni bir yatırım imkânını keşfetmeden bir haz-bölgesini terk etmeye mahkûm olmasıdır. Var-olmayan bir organın narsistik değeri (Freud’un ifadesi ile) “sembolik eşitlik boyunca, onun için güzergâhı belirlendiği şekilde penis – çocuk şeklinde akıcı bir biçimde (smoothly) hareket eder”. Peki, libidonun nesneye yönelen ve tatmin ve erotojenik yatırımlar için imkânları arzulayan dinamik enerjisine ne olur?
Ayrıca babadan bir çocuk bekleme arzusunun-düşleminin – kadının geleceğinde büyük öneme sahip bir düşlem – yine de değiş tokuş edileceği varsayılan penisin gerçekliği ile mukayese edildiğinde oldukça gerçek dışı ve belirsiz bir ikame olduğunu düşünmeliyiz. Analist bir annenin küçük kızının penis-hasedini tecrübe ederken bir çocuğa sahip olma beklentisiyle teselli edildiğini duydum. Her sabah şunu sormak için öfkeyle uyanıyordu: “Çocuk hâlâ gelmedi mi?” ve geleceğin tesellisini bizim bir Cennet vaadiyle teselli edildiğimizden daha fazla kabul etmedi.
Peki, artık penis olarak değerlendirilmediğinde klitorisin etkin olarak yönlendirilmiş yatırımına ne olur? Bunu cevaplamak için tanıdık ve tipik bir sürece geri dönebiliriz. Belirli bir etkinlik dış dünya tarafından engellendiğinde ya da içeriden ketlendiğinde sıklıkla malum bir yazgıdan mustarip olduğunu – geri çekildiğini ya da saptırıldığını – hâlihazırda biliyoruz. Önümüzdeki örnekte de durum böyle gözükür: Şimdiye dek klitorise bağlanmış olan etkin-sadistik libido öznenin penis eksikliğine dair içsel tanımasının barikatından seker ve diğer bir yandan gerilemeli olarak (regressively) pregenital gelişimde çoktan terk edilmiş noktalara yatırılırken yine diğer bir yandan da (ki hepsi arasında en sık olan budur) mazoşizme doğru geriye dönük bir yöne saptırılır. Fallik eğilimlerin etkin itkisi yerine mazoşistik düşlem ortaya çıkar: “İğdiş edilmek istiyorum.” Bu, dişil libidonun erotojenik mazoşistik temelini biçimlendirir. Analitik tecrübe küçük kızın babasıyla ilk libidinal ilişkisinin mazoşistik olduğu ve ayırt edilebilir en erken dişil evredeki mazoşistik isteğin “babam tarafından iğdiş edilmek istiyorum” olduğu konularında şüpheye yer bırakmaz.[7]
Bence mazoşizm yönündeki bu dönüş kadının biyolojik ve yapısal etkenlerce belirlenen “anatomik kaderinin”[8] bir parçasıdır ve suçluluk duygusuna karşı mazoşist tepkilerden bağımsız olarak kadınlığın nihaî gelişiminin ilk temellerini atar. Klitorisin bir etkinlik organı olarak esas önemi, eril-narsistik protesto (“ben iğdiş edilmeyeceğim”) “iğdiş edilmek istiyorum” arzusuna dönüştürülür. Bu arzu, nesnesi baba olan libidinal, içgüdüsel bir eğilimi varsayar. Kadının tüm edilgen-dişil eğilimi, genital arzusunun tamamı bize tecavüz-düşlemlerinden tanıdıktır ve şayet iğdiş edilme karmaşasından köken aldığını kabul edersek nihayet açıklanmış olur. Benim görüşüme göre kızlarda Ödipus karmaşası iğdiş edilme karmaşası tarafından başlatılır. Haz etkeni sevgi (love)-nesnesi tarafından gerçekleştirilecek sadistik saldırı düşüncesinde bulunur ve narsistik kayıp bu saldırı yoluyla gerçekleştirilecek olan bir çocuk arzusu ile telâfi edilir. Bu mazoşistik tecrübeyi iğdiş edilme isteği namına belirttiğimizde yalnızca biyolojik anlamı – bir haz organından (klitoris) feragat etmeyi – düşünüyor değiliz, aynı zamanda libidonun tüm bu saptırılışının merkezinin hâlâ bu organda olduğu gerçeğini de hesaba katıyoruz. Bu evreye ait onanizm ve iğdiş (tecavüz) edilmenin mazoşistik düşlemi önceki etkin eğilimler ile aynı organı işe koşar. Dolayısıyla kadın hastalarımızın analizlerinde karşılaştığımız üzere (kan akışıyla ilişkili tüm organik değişimler de dahil olmak üzere) dişil iğdiş edilme karmaşasının şaşırtıcı sürekliliği bu karmaşanın yalnızca erillik karmaşasını değil aynı zamanda dişiliğe yönelik tüm çocuksuluğu kapsaması gerçeği ile açıklanır.
Bu dönemde mazoşistik düşlemler ile bir çocuk isteği arasında yakın bir ilişki vardır, dolayısıyla kadınların çocuklarına (ya da üreme işlevine) yönelik tüm müteakip tutumlarına mazoşistik doğadaki haz-eğilimlerince sızılır.
Müteakip analizinin düşünün görünür içeriğini kesin olarak doğruladığı bir kadın hastada bunun bir örneğine sahibiz; bu, analizinde henüz pek fazla iç görü kazanılmadan evvel vuku bulmuştu.
Profesör X. ve sen (analist) beraber oturuyordunuz. Onun beni fark etmesini istedim. Benim sandalyemin yanından geçti ve ona baktım ve bana gülümsedi. Nasıl bir doktor hastasına sorarsa, bana sağlığım hakkında sorular yöneltmeye başladı; gönülsüzce yanıtladım. Bir anda üzerinde doktor önlüğü ve elinde bir çift forseps var oldu. Bana dedi ki: “Şimdi küçük meleğe bir bakacağız. ”Onların forseps olduğunu açıkça gördüm ancak aletin bacaklarımı ayırmak ve klitorisimi teşhir etmek için kullanılacağı hissine kapıldım. Çok korktum ve mücadele ettim. Aralarında senin ve eğilimli bir hemşirenin de bulunduğu belirli sayıdaki insan ayakta duruyordu ve benim mücadelemden dolayı öfkeliydi. Profesör X.’in bir tür deney için özellikle beni seçtiğini düşünüyor ve ona teslim olmam gerektiğini düşünüyorlardı. Herkes benim karşımda olduğundan aciz bir öfkeyle bağırdım: “Hayır, ameliyat edilmeyeceğim, beni ameliyat etmeyeceksiniz.”
Burada rüyayı yakından incelemeden, görünür içeriğinde iğdiş edilmenin tecavüz ve doğum ile tanımlandığını ve kaygıyı tetikleyen rüya içeriğinin şu şekilde olduğunu görebiliriz: “Babam tarafından iğdiş (tecavüz) edilmek ve bir çocuğa sahip olmak istiyorum” – açıkça mazoşistik karakterdeki üç-katlı bir istek.
Anneyle ilk, çocuksu özdeşleşmeler daima, suçluluk duygusuna bağlı karmaşık süreçler ve tepkilerden bağımsız olarak mazoşistiktir ve kökleri bu özdeşleşmede bulunan tüm etkin doğum-düşlemleri öznenin yaşamı boyunca muhafaza edilecek kanlı, acı verici bir karaktere sahiptir.[9]
Frijidite üzerine görüşlerimi anlaşılır kılabilmek adına onlar için bu teorik girişi sunmak zorundaydım.
Şimdi frijiditenin erillik-karmaşası ve penis hasedinin damgasını taşıyan biçimlerini tartışmaya geçeceğim. Bu olgularda kadın bir penise sahip olmaya yönelik esas talebinde ısrarcıdır ve fallik organizasyonu terk etmeyi reddeder. Vajinal duyumun zorunlu koşulu olan dişil-edilgen tutuma geçiş ortaya çıkmaz.
Tüm cinsel düşlemlerin klitoris-mastürbasyonuna kuvvetle bağlı oluşunun tehlikesinden kısaca bahsetmeme müsaade ediniz. Zannediyorum ki klitorisin yalnızca etkin değil aynı zamanda edilgin mazoşistik düşlemlerin de yürütücü organı hâline geldiğini açık kıldım. Onun eril etkinliğinin geçmiş evresinin neticesinde bir çeşit organ-hafızası onu hazzın-uyarımın vajinaya aktarımının büyük düşmanı kılar. Dahası, tüm bedenin artan miktarda libido yatırımı almasının neticesinde (zira odağını bulmakta başarısız olmuştur), cinsel içgüdünün sıklıkla şiddetli görünümlerine rağmen, libido hiçbir zaman hazzın merkezîleşmiş biçimini elde edemez.
Olguların açık ara büyük çoğunluğunda dişil cinsel ketlenme koyutladığım çocuksu-mazoşistik libidinal gelişimin değişimlerinden doğar. Bu değişimler çeşitlidir ve alabilecekleri herhangi bir biçim frijiditeye yol açabilir. Örneğin, mazoşistik eğilimlerin bastırılmasının bir sonucu olarak dişil ego’nun güçlü narsistik yatırımları gözlemlenebilir. Ego bu eğilimler ile tehdit edilmiş hissedebilir ve narsistik pozisyonu bir savunma olarak benimser. İnanıyorum ki bu, penis hasediyle birlikte, sözde dişil narsisizmin önemli bir kaynağıdır.
Bastırmanın bu tepkisine benzer olarak bir başka tepki-oluşumu Karen Horney’nin “dişilikten kaçış” dediği ve oldukça aydınlatıcı bir tanımını sunduğu şeydir. Benim görüşüme göre ensest-istekten kaçış, yalnızca ensestöz nesneden (Horney) sakınma değil aynı zamanda bu nesneyle ilişkili olarak ego’yu tehdit eden tüm mazoşistik tehlikelerden sakınmadır. Babayla özdeşleşmeye kaçış aynı zamanda anneyle mazoşistik olarak belirlenmiş özdeşleşmeden de bir kaçıştır. Böylelikle, penis-hasedinin yoğun ve birincil fallik etkin eğilimlerin kuvvetli olmasıyla orantılı olarak güçlü ve rahatsız edici olacağına inandığım erillik-karmaşası ortaya çıkar.
Mazoşistik içgüdüsel eğilimlerin bastırılmasının ilerleyen yaşamda nesne-seçiminin bir özgül tipini belirleyebilecek bir sonucu olabilir. Nesne mazoşistik içgüdüsel taleplerin bir zıddına karşılık gelir ve ego’nun gereklerinin mütekabilidir. Bunlara uygun olarak kadın sosyal konumu yüksek ya da entelektüel kabiliyetleri ortalamanın üzerinde bir partner seçer, genellikle daha ziyade sevecen bir mizaca sahip, edilgen tipte bir erkektir bu. Akabinde evlilik huzur dolu ve mutlu gözükür lâkin kadın frijt ve tatmin edilmemiş bir arzudan mustarip kalır – “yanlış anlaşılan (kadın) eş” tipi. Onun cinsel hassasiyeti tatminleri ego için hayli saldırgan olacak koşullara bağlıdır. Böylesi kadınlar kendilerine kötü davranan erkekler için tutkunun sefil kurbanları hâline gelir, böylelikle iğdişi yahut tecavüzü arzulayan kadınların bilinçdışı arzularını tatmin ederler.
Ayrıca tüm yaşamları eril yüceltme-eğilimlerinin çizgisinde müteşekkil olan kadınların ne kadar sık – neredeyse kaçınılmaz – olarak cinsel tecrübelerinde belirgince mazoşistik olduklarını gözlemledim. Esas mazoşistik içgüdüsel tutumlarını bastırmakta başarısız olmuş tepkisel mazoşistik tiptendirler. Benim tecrübem frijiditeyle ilişkili bu olgularda, cinsel duyumun mazoşistik koşulların tatminine bağlı olan tedavi umudunun ziyadesiyle belirsiz olduğudur. Hastaları mevzubahis koşullardan ayırmak bilhassa zordur ve analiz onlara zarurî iç görüyü verdiğinde bilinçli olarak ıstırapta mutluluk ya da feragat etmede huzur bulmak arasında seçim yapmaları gerekir.
Analistin en önemli görevi, elbette, hastalarındaki cinsel ketlenmeyi ortadan kaldırmak ve içgüdüsel tatmine ulaşmalarını sağlamaktır. Fakat bazen hastanın içgüdüleri oldukça talihsiz bir biçimde takılmasına (fixed) rağmen iyi bir yüceltim kapasitesi mevcut olduğunda analist sözde “eril” yöndeki yolu yumuşatmalı ve böylelikle hasta için cinsel tatminden vazgeçmeyi kolaylaştırmalıdır.
Kökenlerini penis-hasedinde bulan güçlü cinsel ketlenmeye ve yoğun aşağılık duygularına sahip kadınlar vardır. Böylesi olgularda analizin görevinin bu hastaları erillik-karmaşasından kurtarmak ve penis-hasedini bir çocuk arzusuna dönüştürmek, yani onları dişil rollerini sahiplenmeye teşvik etmek olduğu açıktır. Bu süreçte “eril amaçların” azaldığını ve bırakıldığını gözlemleyebiliriz. Yine de şayet böylesi kadınların “eril eğilimler” yönündeki içgüdülerini yüceltmelerini kolaylaştırmakta ve dolayısıyla aşağılık hissine karşı koymakta başarılı olursak dişil cinsel hassasiyetin otomatik olarak çarpıcı bir şekilde geliştiğini görürüz. Ampirik olarak belirlenmiş bu gerçeğin teorik açıklaması kendiliğinden anlaşılırdır.
Fakat analitik pratikte nadiren de olsa tarif etmiş olduğum üzere koşullanmış frijidite olguları ve hatta hiçbir patolojik belirtinin (yani ıstırap belirtileri olmadan cinsel ketlenme) eşlik etmediği frijidite olgularıyla da karşılaşırız. Böylesi bir hasta bize geldiğinde, bu genellikle narsisizmi yaralanmış olan ve erilliği hususunda şüpheye düşen kocasının arzusu üzerine olur. Mazoşistik eğilimleri vesilesiyle harekete geçirilen kadın kendisi namına tatmin tecrübesinden vazgeçmiştir ve bir kural olarak iyileşme arzusu öylesine zayıftır ki tedavi oldukça başarısız olur.
Bildiğimiz üzere kendisini belirti-oluşumunda ifade eden histeri olağandışı bir biçimde değişkendir ve sergilenen cinsel ketlenmenin doğasına binaen çeşitlenir. Histerik hastaların tiplerinden bir tanesi hiçbir ketlenme olmadan değiştirdiği sevgi-nesnelerine karşılık bitmek tükenmek bilmeyen bir açlıkla dürtülür: Cinsel yaşamı serbest gözükür lâkin genital tatmine muktedir değildir. Bir başka tip ise tek eşlidir ve sevgi-nesnesine şefkatle fakat cinsel hassasiyetten yoksun olarak bağlı kalır; hasta hâlini doğrulayan başka nevrotik tepkiler gösterir. Böylesi kadınlar sıklıkla cinsel uyarılmayı ya pregenital bölgelere esas bir yatırım ile ya da libidoyu engellemelerin ve kendi kaygılarının karşısına barikat kurduğu genital organdan uzak tutmaya çabalayan ikincil ve gerilemeli bir tepki ile ön-hazda dağıtır. Burada bir kimse sıklıkla tüm duyu-organlarının ve tabiî tüm kadın bedeninin cinsel uyarılma için vajinadan, bu uyarılmanın yazgılı olduğu organdan, daha ulaşılabilir olduğu izlenimini edinir. Fakat konversiyon-belirtileri hatalı cinsel yatırımların merkezi hâline gelir. Histerik, haz-ketleyici, genital kaygının ardında mazoşistik üçlüyü keşfederiz: iğdiş edilme, tecavüz ve doğum. Bu istek-düşlemlerinin çocuksu nesneye takılması (fixation) burada, bildiğimiz kadarıyla, nevrozların güdüleyici etkeni hâline gelir. Şayet bu bağlanma analiz tarafından çözülürse bir kural olarak cinsel hassasiyet gelişir.
Fobilere ve takıntılara eşlik eden frijidite sorununa kısaca değinirken bu olgularda cinsel rahatsızlığın nevrozların şiddeti ile doğrudan ilişkili olmamasına dair çarpıcı olgudan bahsedilmelidir. Kaygısının üstesinden gelmelerinden ve en ciddi takıntılı belirtilerinden uzun zaman sonra dahi hâlâ frijit kalan hastalar vardır ve bunun tersi de yine doğrudur. Kadın hastaların genital kapasiteleri dikkate alındığında takıntılı nevrozun belirsizliği en şiddetli orgazmın düşmanca eril özdeşleşmelerin sonucu olabileceği kimi olgularda (bunlardan bazıları benim gözlemim altındaydı) açıkça görülür. Vajina etkin bir organ gibi davranır ve bilhassa canlı olan salgı boşalmayı taklit edecek şekilde tasarlanır.
Bu makalenin başında kadınların analizinde sürekli olarak karşılaşılan mazoşistik üçlünün dişil libidinal gelişimde belirli bir evreye karşılık geldiğini ve tabiri caiz ise “dişil iğdiş edilme karmaşasının” değişimlerinin dramasının son perdesini temsil ettiğini göstermeye gayret ettim. Ne var ki nevrotik hastalıklarda her şeyden evvel bir suçluluk duygusunun tepkileriyle karşılaşırız ve böylelikle bu birincil-libidinal dişil mazoşizmi, hâlihazırda, suçluluk duygusunun baskısı altında ortaya çıkan ve esasen libidinal oluşunun önemini ıskaladığımız ahlâkî mazoşizm ile yakinen birlikte dokunmuş ve birbirlerine geçmiş buluruz. Dolayısıyla dişil iğdiş edilme karmaşasıyla ilişkili pek çok karanlık nokta şayet iğdiş edilme kaygısının ardında, normal dişil libidoda, gelişimin belirli bir çocuksu evresinin karakteristiği olan mazoşistik isteğin bulunduğunu kabul edersek daha açık hâle gelir.
Psikanalizin görevi ferdî varoluştaki çatışmaları çözmektir. Analitik incelemenin nesnesi olan bireyin içgüdüsel yaşamı, çatışmaların ve garip değişimlerin ortasında, nihaî amacı olan hazzın elde edilişi için çabalar. Irkın korunumu bu hedeflerin dışındadır ve insanın içgüdülerinin haz-eğilimine hizmet için olduğu gibi aynı araçların ırksal amaçlara ulaşmak için işe koşulmasında daha derin bir anlam varsa bu anlam bizim ferdî görevimizin kapsamı dışındadır.
Burada, bence, “dişil” ve “eril” arasındaki temel ve esas fark ile karşı karşıyayız. Kadının zihinsel yaşamında hakikaten bir çocuk doğurmuş olup olmamasıyla hiçbir alakası olmayan bir şey vardır. Kız çocuğunda fizyolojik ve anatomik koşulların gelişmesinden çok öncelerine ait olan anneliğin psişik temsilcilerinden bahsediyorum. Bahsettiğim eğilim için çocuğa sahip olmak varoluşun esas amacıdır ve kadında tatminin bireysel amacının ırksal amaç ile değişmesi büyük ölçüde birincisinin pahasına olur. Hiçbir analitik gözlemci anne ile çocuk arasındaki – hamilelik ile başlayan ve doğum ve emzirme ile devam eden – ilişkide devreye giren libidinal güçlerin erkek ile kadın arasındaki ilişkidekine yakınlığını yadsıyamaz.
Annenin çocuk ile arasındaki en derin tecrübelerde, anneliğin mutluluğunda tatmin bulan şey mazoşizmin en kuvvetli biçimidir.
Anne olmasından çok uzun zaman önce, anne olma ihtimâlini kaybedişinden çok uzun zaman sonra kadın kendi içerisinde kendisini gerçek çocuğu ya da bir ikamesini muhafaza etmeye adamasını teklif eden annelik prensibini hazır bulur.
Coitus ve doğumdaki cinsel içgüdünün mazoşistik hazzı hamile kalmak ve doğum yapmaktaki zihinsel tecrübeye yakinen bağlıdır; tıpkı küçük kızın babada ve seven bir kadının sevdiğinde – bir çocukta – gördüğü gibi. Analizlerde yıllarca kadınlarda cinsel içgüdünün üreme işlevi ile arasındaki sıkı fıkı karışımı izledim ve daima şu soru zihnimde dolandı durdu: Kız çocuğu ne zaman bir kadın ve ne zaman bir anne olmaya başlar? Analitik tecrübe cevabı verir: Eş zamanlı olarak bu makalenin başında açıkladığım üzere mazoşizme döndüğü evrede. Sonrasında iğdiş ve tecavüz edildiği arzusunu tasavvur ettiği (conceives) sırada ayrıca babasından bir çocuğunun olmasını da tasavvur eder. Bu zamanlardan itibaren doğum yapmak mazoşistik üçlünün bir parçası olur ve içgüdüsel ve üremeyle ilişkili eğilimler arasındaki uçuruma mazoşizmin köprüsü inşa edilir. Küçük kızın çocuksu cinsel gelişiminin bir çocuğa sahip olma arzusu tarafından kesintiye uğrayışı kadının yüceltim-eğilimlerine mazoşistik anneliğin oldukça belirgin damgasını vurur. Şayet erkeklerin yüceltimin esas kuvvetlerini sadistik eğilimlerinden türettikleri doğru ise kadınların anneliklerinin damgası ile mazoşistik eğilimlere dayandıkları da aynı şekilde doğrudur. Bu ortakyaşama rağmen, iki zıt kutup, cinsel içgüdü ve üreme işlevleri, birbirleriyle çatışma içerisine girebilirler. Bu vuku bulduğunda tehlike iki eğilim grubunun birbirlerine yakınlığı ölçüsünde büyüktür.
Dolayısıyla, bir kadın tüm mazoşistik içgüdüsel enerjisini doğrudan tatmin yönünde kumanda edebilir ve üreme işlevinde yüceltimi bırakabilir. Fahişenin souteneur[10] ile ilişkisinde dişil mazoşistik içgüdüsel tutumun değiştirilmemiş bir ürününü buluruz.
Aynı kaynaktan gelse de diğer kutupta elimizde tüm mazoşizmi annenin çocuğuyla arasındaki ilişkide ortaya çıkan mater dolorosa[11] vardır.
Bu noktada esas konuma geri dönüyorum. İstatistiklerin büyük bir bölümünü kapsayan ve frijiditeye yüksek yüzdesini veren bir grup kadın vardır. Mevzubahis kadınlar psişik olarak sağlıklıdır ve dünyayla ve libidinal nesneleriyle ilişkileri olumlu ve dostanedir. Şayet coitus’taki tecrübelerinin doğası hakkında sorguya çekilecek olursalar kendileri tarafından tecrübe edilecek orgazmın gerçekten ve hakikaten onlara yabancı oluşuna tekabül eden bir kavranışını gösteren cevaplar verirler. İlişki esnasında hissettikleri şey kesin bir haz verdiklerine yönelik mutlu ve duyarlı bir histir ve şayet tam bir cinsel aydınlanma edindikleri bir sosyal çevreden gelmiyorlarsa coitus’un yalnızca erkek için önemli olan bir cinsel eylem olduğuna ikna olmuşlardır. Diğer ilişkilerde olduğu gibi coitus’ta da kadın mutluluğu hassas, anaç bir verişte bulur.
Bu tipten kadınlar yok oluyor ve modern kadın şayet frijit ise nevrotiktir gibi gözükmektedir. Onun yüceltmeleri içgüdüden ayrılmıştır ve dolayısıyla bir yandan doğrudan amaçları için daha az tehdit oluşturur gözükürken diğer yandan taleplerinin tatmininin dolaylı yollarına daha az uyumludur. Bu psikolojik değişimin sosyal gelişmeler ile uyum içerisinde olduğunu ve kadınlarda erilliğe yönelik artan bir eğim tarafından buna eşlik edildiğini düşünüyorum. Belki de gelecek neslin kadınları normal yoldan bekâretin kaybına boyun eğmeyecek ve yalnızca acıdan azade olmak koşuluyla çocuk doğuracaklardır.
Sonrasında gelecek-nesiller belki infibülasyona ve acıya giden yolda – doğumla ilişkili törenler – tasfiyelere başvurabilirler. Benim analiz etmeye gayret ettiğim tam olarak bu – dişil zihinsel yaşamdaki en temel güç – mazoşizmdir.
Belki de işte bu mazoşizmin kökenine ve hepsinden öte, önemine ve üreme işlevindeki uygulamasına ışık tutmayı başarmışımdır. Irkı-korumak maksadıyla mazoşistik içgüdüsel güçlerin bu şekilde kullanılışının kadının tarafında zihinsel ekonomide bir yüceltme eylemini temsil ettiğini düşünüyorum. Belirli durumlarda bu mevzubahis enerjinin içgüdüsünün doğrudan tatmininden geri çekilmek ile sonuçlanabilir ve kadının cinsel yaşamında onun zihinsel dengesini bozabilecek ya da nevroza sebep olabilecek sonuçları gerektirmeden frijidite ile karakterize olabilir.
Makalemin sonunda ona esas meramını vereyim:
Şayet üreme işlevinde her iki istek için de görkemli bir tatmin bulsalardı, kadınlar tarihin çağları boyunca toplumsal yasalarca alıkonulan yüceltme ihtimâllerinden ya da cinsel hazlardan asla acı çekmezlerdi.
Helene Deutsch – “The Significance of Masochism in the Mental Life of Women”, International Journal of Psycho-Analysis, 11: 48-80.
Çeviren: Şahin Ateş
[1] 27 Temmuz 1929’da Oxford’daki On Birinci Uluslararası Psikanaliz Kongre’sinde okundu.
[2] “Feminine” ve “femininity” kelimelerini, Psike İstanbul’un hazırlamış olduğu Psikanaliz Terimleri Sözlüğü’nü baz alarak “dişil” ve “dişilik” olarak çevirdim (Bkz. İstanbul Psikanaliz Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Derneği, Psikanaliz Terimleri Sözlüğü: http://www.psikeistanbul.org/psikanaliz-terimleri-sozlugu (Erişim Tarihi: 23.01.2021)). Bu tercihimin diğer sebepleri, bugüne dek Türkçeye kazandırılmış olan Freud metinlerinin büyük çoğunluğunda kullanılan “dişil” kelimesinin, “kadınsı” kelimesi karşısında, herhangi bir kuramsal dezavantaja sahip olmadığına yönelik inancımdır (avantaja sahip olduğunu da düşünüyor değilim). Felsefe Sanat Psikanaliz olarak hedefimiz, Freud’un mazoşizm ve dişi cinselliği üzerine önemli metinlerini kaleme aldığı yıllarda meslektaşlarının (Horney, Lampl-de Groot, Klein gibi…) yazmış olduğu eserleri Türkçeye kazandırmak olduğundan (Bkz. Bu kapsamdaki ilk çevirimiz olan Marie Bonaparte, “Edilgenlik, Mazoşizm ve Dişilik” (1935): https://freudcupsikanalizdernegi.com/edilgenlik-mazosizm-ve-disilik-1935-marie-bonaparte/ (Erişim Tarihi: 22.01.2021)), mevcut literatüre uyum sağlamanın kıymetli olacağını düşündüm lâkin gerektiğinde bu tercihte bir değişikliğe gitmeye hazırım.
Bilindiği üzere çiftcinsellik, Fliess’in etkisi ile Freud’un eserinde ilk kez Fliess’e gönderdiği 6 Aralık 1896 tarihli mektupta (“52. Mektup”) görülür ve geçen yıllar içerisinde Freud’un çiftcinsellik üzerine görüşleri Fliess’ten radikal bir biçimde ayrılır. Bu fikir ayrılığının en açık örneklerinden birisi olarak 1919’da Freud tarafından Fliess ve Adler’e yöneltilen eleştiri ele alınabilir (bkz. “Bir Çocuk Dövülüyor”). Bu metinde Freud yaklaşık 15 satırda önce Fliess’i akabinde ise Adler’i çiftcinselliği anatomik ve sosyolojik temellere oturtmaya çalışmak ile suçlar. Fliess’e yönelttiği eleştiri bilhassa kritiktir (kabaca özetliyorum): Onunki gibi bir teori, ancak cinsiyetin “anatomik organlarca belirlendiğini” kabul edersek anlamlıdır. 1930’da Freud anatomi ve sosyolojiye psikolojiyi de ekler (bkz. Uygarlığın Huzursuzluğu). Dolayısıyla çiftcinselliğin oturduğu zemin ancak psikanalizin alanı olabilirmiş gibi gözükür (en azından Freud açıklamanın buradan gelmesini beklemektedir). Dolayısıyla, böylesi bir tartışmada eril ya da dişil gibi ifadelerin “hayvanlık” göndermelerini dikkate almak zorunda hissetmedim çünkü Freud’un bu konuyu ele alış biçimi ortadadır (ve de hayvan üzerine gerçekleştirilen felsefe çalışmaları bu konudaki peşin hükümleri imkânsız kılacak kadar derinliklidir, en nihayetinde, eril-dişil hayvan nedir?). Özetle, erkekler, kadınlar ve çocuklar, hepsi gösterenden ibarettir, der Lacan, ç.n.
[3] Helene Deutsch: Psychoanalyse der weiblichen Sexualfunktionen. Neue Arbeiten zur ärztlichen Psychoanalyse, Nr. V.
[4] Freud: “Some Psychological Consequences of the Anatomical Difference between the Sexes” (Bu DERGİ’de, Vol. VIII, 1927). Freud’un bu makaledeki argümanına göre kızlarda Ödipus karmaşası fallik onanizm evresinden önce gelişmez. Ayrıca krş. Deutsch: Psychoanalyse der weiblichen Sexualfunktionen. Neue Arbeiten zur ärztlichen Psychoanalyse, Nr. V.
Freud’un bahsi geçen metninin Türkçe çevirisi için bkz. Sigmund Freud, Cinsellik Üzerine E. Kapkın, çev. içinde “Cinsler Arasındaki Anatomik Farkın Bazı Ruhsal Sonuçları” (1925), İstanbul: Payel, 2015: 313-332.
[5] Freud “Mazoşizmin Ekonomik Problemi” (Collected Papers, Vol. II) üzerine makalesinde libidonun canlılarda birincil olarak içkin olan yıkım itkisinin “ustalık itkisi” olarak dış dünyada idare edilmesine yönelik önemli görevine işaret eder. Bu hareketlilik organı, kas sistemi, aracılığıyla gerçekleştirilir. Bana öyle geliyor ki bu yıkıcı eğilimlerin bir kısmı mastürbasyonun en erken, henüz hiçbir libidinal nesnesi bulunmayan biçimlerinde öznenin kendi kişiliğine ilişik kalır ve dolayısıyla organ hazzı ile dış dünyadaki motor boşalım arasına yerleşir. Her halükârda belirli bir derecedeki kesinlik ile bilhassa saldırgan ve etkin olan çocukların mastürbasyona yönelik güçlü bir dürtüsü olduğu olgusunu temellendirdim. (Burada hâlen otoerotik olan en erken mastürbasyondan bahsediyorum). Küçük çocuklarda bir engellenmenin bir öfke patlamasını ve de aynı zamanda mastürbasyon girişimlerini kışkırttığını da görürüz.
Bkz. Sigmund Freud, Metapsikoloji çev. E. Kapkın & A. Tekşen içinde “Mazoşizmin Ekonomik Sorunu” (1924), İstanbul: Payel, 2013: 391-406, ç.n
[6] Daha ileri gözlemler çocuklukta vajinal duyumların varlığını kanıtlasa bile bir cinsel organ (sexorgan) olarak vajinanın daha sonraki yatırımları geçici olarak bir uyarım bölgesi olup olmadığından, kısa zaman içerisinde hemen hemen hiç iz bırakmadan bastırılmış olmasından ya da bir genital aygıt olarak ilk kez gelişimin ilerleyen yıllarında bir rol üstlenip üstlenmediğinden çok az etkilenmiş olacaktır. Aynı güçlükler her iki olguda da ortaya çıkmıştır.
[7] Libidonun gerilemeli sapmasından köken alan bu “dişil” mazoşizm “erotojenik” ve “dişil” mazoşizmin özdeşliğinin açık bir delilidir.
[8] Krş. Sigmund Freud, Cinsellik Üzerine içinde “Oidipus Karmaşasının Çözümü” (1924), 309: “Napoleon’un bir deyişini benimseyecek olursak “Anatomi yazgıdır”.”, ç.n.
[9] Bu makalenin ikinci kısmında dişil mazoşistik düşlemlerde suçluluk duygusunun oynadığı role geri döneceğim. Şimdiki argümanımda, evrim sürecinde belirlendiği şekliyle, dişil mazoşizmin yalnızca libidinal kökenini işaret ediyorum.
[10] Orijinal metinde Fransızca olup Türkçesi “pezevenktir”, ç.n.
[11] Orijinal metinde Latincedir ve tam karşılığı “kederli annedir”. Sıklıkla Meryem Ana’nın ölmüş oğlunun ardından tuttuğu yasın tasviri için kullanılır. Bkz. “Mater Dolorosa”, Merriam-Webster: https://www.merriam-webster.com/dictionary/mater%20dolorosa (Erişim Tarihi: 23.01.2021), ç.n.